Türk-İş'in araştırmasına göre şubat ayında 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı 2 bin 411 TL olarak açıklandı. Bu sınırın diğer adı “insan onuruna uygun yaşama düzeyi”. Aynı aile için açlık sınırı yaklaşık ise 740 TL imiş. Bunu tercüme edince insanlık ve onur düşüyor, yaşamak kalıyor, yaşamak denirse.
Sendikanın açıklamasında geçen sınırlar ailenin yalnızca beslenebilmesi için gereken harcama tutarını 704 TL olarak sınırlıyor. Barınma, giyinme, ısınma, ulaşım, haberleşme, eğitim gibi diğer giderleri zorunlu saymazsak hayatta kalabilmenin sınırı bu.Yok illa tepemde damım olsun, üstümde elbisem, çocuğum da okula gitsin diyorsanız ayda 2400 TL gerekiyor. Başka bir hesapla aile günde 25 liranın altında gelirle aç, 80 liranın altında yoksul.
Sıradan bir memurun bu sınırlar arasındaki yeri; açlığın az üstü, yoksulluk sınırının epeyce altıdır. Yani damı akar, elbise yamar, çocuk okutmak için takla atar sınırı. Yalnızca gıda fiyat artışlarını değerlendirdiğimizde son bir ayda 0.61, yıl bazında 10.77 lik artışlar söz konusuyken memur maaşları buçuk buçuk artıyor. Doğalgaz gibi fiyatta perende atan pek çok kalemi hesaba katarsanız açlık sınırına teğet geçiyoruz. Yaygınlaşan işsizlik, dayatılan sözleşmeliliğe bakınca şükür noktasında olmamız bekleniyor. Ölümü gösteren, sıtmaya razı edecek doğal olarak. Elimizde patlasa da kredi kartlarımız var, haciz konacak maaş bordrolarımız olduğu gibi.
Yaşadığımız ekonomik krizin küresel olandan farkı, bizde yerel seçimlere çeyrek kalmış olması. Tüm dünya önlem paketleri açarken, biz meydanlarda nutuk dinliyoruz. Önlem yalnız iktidarın oy oranını korumasına yönelik. Suyu olmayan eve çamaşır makinesi, elektriksiz dama elektrikli fırın dağıtılmasının krizle ilgisi varsa da ben kuramadım. Hızını alamayan belediyeciler yer yer çek hatta nakit de dağıtıyormuş, bakalım sonu nereye varacak?
Esnaf siftahsız, işçi kapıda, işsizlik rekor üstüne rekor kırıyor. Memurun çilesi de vergisi de peşin. İddia ediyorum cemiyet haberlerinden tanıdığımız bazı işadamları ve tüccarlardan daha fazla vergi veriyoruz. Bütçe kısıntısı gerekince ilk kurban memurlar olur. IMF nin başbakanımız tarafından kabul edilemez diye ilan edilen tekliflerinden biri bütçeden yerel yönetimlere ayrılan payın küçültülmesiymiş. AKP li olmayan belediyelere nasıl davranıldığını bizzat adaletinden sual olunmaz bakanımız söylemişti. Geri kalan yandaş belediyelerin şaibeli bütçeleri nasıl kullandığı ise ortada. Bu arpalık elleneceğine vergiler artar, zamlardan fedakarlık ederiz, enflasyon sayemizde dengelenir. İşte kabul görecek teklif bu. Paniğe gerek yok, yerel seçimlere kadar sahada top çevirecekler, golü sonrasında kalemizde göreceğiz.
Maraş’ta Cumhurbaşkanının da hazır bulunduğu törende “Açım” diye sesini duyurmaya çalışan vatandaşın ağzını polis zoruyla kapatmışlardı. Başbakan Uşak mitinginde "satılık böbrek" pankartı açan yurttaşımızı hayvan yerine koyarak “Kusura bakma, sakatatçı dükkanı değil burası” demişti. Anlaşılmak ya da sesimizi duyurmak için doğru zaman kadar doğru insanları da bekleyeceğiz demek ki.
Zenginleşme ideali olan onurlu insanlar memur olmayı seçmez. (Para götürmek için makam kovalayan ağabeyler hariç). Biz daha makul olanı istiyoruz. Onurlu bir insanın yaşayabileceği yoksulluk sınırlarında olmayı…
02/03/2009
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı