Değişiklikler, ihtiyaçtan doğar. Partiler de tıpkı insanlar gibi değişen ihtiyaçlara göre kendilerini yenileyebilir. CHP'nin tüzük ve program değişikliğine yönelik olağanüstü kurultayı, pazar günü saat 10.00'da Sheraton Otel'de gerçekleştirilecek.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğünü, programından ayrı tutarak değerlendiriyorum. Parti programları seçim dönemlerinin popülist yaklaşımlarının izlerini taşıyabiliyor. Tüzükle ve tabanla çelişen, hatta kendi içinde de tutarlı olmayan söylemlere rastlamak mümkün. Bu noktada değişikliğe gidilmesi mantıklı bir yaklaşımdır. Değişikliğe evet, ama nasıl?
Siyasi partilerin tüzükleri ve programları üzerinde yapacakları değişiklikler kesinlikle tabandan tavana doğru yönelmelidir. Çoğulcu bir yaklaşımla mümkün olduğu kadar çok kişi ve kitle örgütünün katkı sağlamasıyla hata olasılığı azalacaktır. Kurultay öncesi bu paylaşımın yapılamadığı görülmektedir. Kitle örgütlerine gelinceye kadar kendi teşkilatlarından bile yeterince yararlanılmadığı anlaşılmıştır. Parti Programı Hazırlık Komisyonu ile Tüzük ve Kurultay Yönetmeliği Hazırlık Komisyonu tarafından hazırlanan tüzük ve program, kurultayda delegelerin oylarına sunulacak. Tüzük ve programın belirli satırbaşları dışında her şey sürpriz. Kamuoyuna yansıdığı kadarıyla parti içi demokrasi ve temsilde geri adımların atıldığını, toplumsal yapının tesisinde bol keseden demokratikleşildiği seziliyor.
Olağanüstü kurultayın devasa parti genel merkezinde ya da bir spor salonunda yapılması yerine Sheraton Otelinde yapılıyor olması tartışmanın diğer bir yanı. Bir güne ve bir azınlığa sıkışan “elit” kurultayın yeterince demokratik olduğunu düşünmüyorum. Yine de beni en çok rahatsız eden konu CHP nin yeni demokratik açılımları. Çarşaf açılımından sonra ivme kazanan “'Etnik kimlik bir şereftir” alt başlığı ve “Türkiyelilik” söylemi bunların başında geliyor. Kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’ün, cumhuriyeti birlikte kurma ve koruma ortak noktasında tanımladığı Türk Milletini yeniden etnik kökenlere ayrıştırmak geriye doğru atılmış bir adımdır. Yeni programda “kişisel kültürel hakların çoğulcu demokrasinin gereği olduğu, çağdaşlığın asimilasyon değil entegrasyonu öngördüğü, anadilin kültürel diyaloğun, resmi dilin ise siyasal birliğin aracı olduğu” da vurgulanıyor. Kültürel diyaloğu anadilde, siyasal birliği resmi dilde sağlayacakmışız. Nasıl olurdu, görmek isterim.
Türkiye’yi yenileştirme iddiasını taşıyan program başka partilerin eski nakaratlarından öykünmüş gibi görünüyor. Okul öncesi eğitim ve Güneydoğu açılımı bunlardan biri. AES olarak savunduğumuz zorunlu ve parasız okulöncesi eğitim konusu, ailelere bu eğitim karşılığında rüşvet verilmesine indirgeniyor. Dağıtılacak paranın evin annesi hesabına yatırılacak olması da pozitif ayrımcılık herhalde. Devlet yapımız ve ulusal duyarlılıklarımızın korunması şartıyla CHP’nin AB üyeliğine evet dediğini yine bu taslaktan öğrenmiş olduk. Sayılan koşullarda tam üyelik hayal olacağına göre CHP ne sakala, ne bıyığa tükürüyor. İşinize gelirse…
Biraz din, bir parça halkların kardeşliği, AB makyajlı, sadaka soslu sosyal devlet. CHP’nin hedef kitlesi sadakayla geçinen, şerefi etnik kökeninde saklı, bir yakasında AB, diğerinde altı ok rozeti takılı kara çarşaflılarsa sorsun yok!
Özgün olmak yerine taklit ederek oy avcılığına soyunmak safdilliktir. Aslı varken suretine kimse bakmaz. Başka bir deyişle evdeki bulgurdan olursunuz.
Cansel GÜVEN
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı
20 Aralık 2008/ Ulus Gazetesi