Seçime doğru son düzlükteyiz. Hayat zaten seçimler, seçememeler üzerine kurulu. İnsan manzaralarının zenginleştiği, sosyolojik çıkarımlar yapmak için çok uygun bir mevsim.
İnsan mevsimine göre hem çok pahalı, bazen de çok ucuz olabiliyor. Siyasilerin bizi yere göğe koyamadığı günler bunlar. Semtimizde hacet görmek için tahtarevalli servisi istesek “yok” diyen çıkmaz. Rahmetli Aziz Nesin öykülerinden hatırlarsınız; köy kahvesinde örgütlenme çalışması yapan aday her dileği cigara paketine çiziktirir, not alır. Köyden ayrılırken makam arabasının camından fırlatılan boş paketi bir dahaki seçime kadar saklar köylüler. Yine aynı aday, aynı köyde, aynı dilekleri benzer bir pakete çiziktirirken köylüler isyan eder; “vekilim, yol deyince gemi, su deyince yıldız, elektrik deyince güneş çizmiştin, yanlış yazıyorsun!”. Biz de biliriz vaatlerin yalan olduğunu, önemseniyor olduğumuzu sanmakla eyleşiyoruz sadece…
Seçilen taraf kadar, seçenin halleri de evlere şenliktir. Dededen miras partilerinden vazgeçmeyenlerin sayısı kadar, sonradan fanatik olmuşlar da bolca bulunur ülkemde. Gözlerine batan çöp değil, ağaç olsa da görmezler, gösteremezsin. Allahın emri gibi parti tutarlar. Boşuna değil bazı vekillerin “ceketi aday etsek seçilir” demesi. Ben en çok bu tip insandan korkarım. Özel hayatlarında da griler, ara tonlar olmayan insanlardır. Ölümüne sever, öldüresiye nefret ederler. Çok sevdiğine sonradan duyabileceği nefret yıkıcıdır. Çoğunun eğitimsiz olduğu görüşü bence asılsız, çok okuyup çokça bilen birçok sevgi faşisti, şoven tanıdım ne yazık ki.
Bir de ayran gönüllüler vardır. Günlük hayatlarında modayı takip ederler. Peşine takıldıkları bir siyasi akım, bir gazete, sivil toplum örgütü, popüler sanatçı olabilir. Çoğunluğun ya da rüzgarın etkisiyle taraf olurlar. Kalabalıklar güvenli, çoğu zaman ödüllüdür. Bir günde parmağındaki alyansı altından gümüşe çeviren, namaz bilmezken cumaya giden, falan sendikadan daha sarısına geçenler bu gruptandır. Rüzgar tersten estiğinde aynı kıvraklıkla öbür tarafa eğilirler. Esnekliklerine hayran olduğum bu kitle her daim güvende, her zaman makam sahibi ve tuzu kuru olmayı becerir. Minimal düzeydeki vicdanlarını “insan dediğin değişir, gelişir” şeklinde rahatlatırlar.
Ben en çok romantikleri seviyorum. Koşullar değişse de temel beklentilerini hayallerini koruyan, nesli korunması gereken azınlıkta bir tür. Aslında çok insani, mütevazi hayalleri vardır. Yediği her türlü kazığa rağmen halkın sağduyusuna güvenir. Oyun kutsal olduğunu, satılmayacağını düşünür. Yöresindekiler sınıf atlarken makul gerekçelerle kendini onlardan yetersiz olduğuna inandırır, fark ve takdir edilmeyi umar. Bu nedenledir ki mesleğe başlarken aldığı ceket, emekliliğinde sırtındadır. Gazeteleri, parti tüzüklerini, seçim bildirgelerini dibine kadar okur. Üye olduğu parti, dernek ve sendikaların toplantılarını izler, notlar alır, aidatlarını öder. Kendine benzemez, kendini temsil edenlere öğrenilmiş bir saygıyla “başkanım” der. Sadece umar, çokça aldatılır…
Bizim seçmen olarak kendimizi analiz etmemizin çok da önemi yok aslında. Partiler, sendikalar, insan avcıları tanıyor bizi. Damarımıza en uygun şerbeti her seferinde bulup veriyorlar. Tarafların karşılıklı tatmin bulduğu alışverişlere sözüm yok. Edindiğimiz alışkanlıklar için kendimizi affedebiliriz. Reklam ve pazarlama teknikleriyle parlatılmış hayaller pazarlanıyor, birinden birini alacağız bu pazardan. Çocuklarımıza yedirmeden önce kaynatmalıyız yine de. Ürünler hormonlu…
24/03/2009
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı