İnsanoğlu sonsuz gençliği kovalarken yalnız fiziksel bir hayalin peşinde. Kimse yetişkin olmanın sağladığı ekonomik, sosyal olanaklardan vazgeçmek istemez sanırım. Bu olanaklara sahipse tabiî ki…
Meslek yaşamımın çoğu orta öğretim kurumlarında geçti. Şimdi bir yüksekokulda yine gençlerleyim. Yaş grubu olarak arafta olan gençler, saçmalayacak kadar yetişkin, yetki ve kararlar söz konusu olduğunda çocuk sayılmaktalar. Hormonların baskısındaki bu dönem aynı zamanda kimlik arayışlarıyla geçiyor. Dünyadaki genel geçer durum da bu.
Benim ülkemde daha zordur genç olmak. Genç nüfuslu bir ülkeyiz belki ondandır. Çok bulunanın kıymeti olmuyor, bozdurur bozdurur harcarsın. Eğitim zaiyatı dersin, kaza-kader dersin, nasıl olsa kalan sağlar bizimdir.
Meslek ve maaş sahibi olacakları, mutlu olacakları piyango gibi sınavlarla seçiyoruz. SBS, ÖSS, KPSS, ALES, Görevde yükselme,… seç beğen al. Her sınavı aşıp iş, aş sahibi olan, hem çocukluğunu hem de gençliğini pas geçmiş oluyor. Mutlu orta yaşlı olmanın bedeli bu ne yazık ki…
Bir öğretim yılının başında aynı zamanda sınıf öğretmeni olduğum liseli öğrencilerle sohbet ediyordum. Şakayla karışık “büyünce ne olmak istiyorsunuz?” dedim. Bir öğrencimin verdiği yanıtı unutamam: “emekli olmak istiyorum!”. Şaşkınlığımı görüp açıklamıştı: “hocam 11 yıldır okul, dershane, sınav koşturuyorum, kısmetse daha koşturacağım, sonrası askerlik, KPSS, iş kovalama, derken emekli olana kadar it gibi çalışacağım. Ben emekli olmak için çalışıyorum”…
Bana şimdiden çok yaşlı görünmüştü sevgili öğrencim. Haklıydı da…
Başka bir öğrencime mezuniyetinden yıllar sonra gazetelerde rastladım. Ailesinin tek oğlu, öğretmenlerinin gözbebeği Sertaç bütün büyüklerinin sözlerini dinledi. Uslu ve çalışkandı, ne okul astı, ne zayıf aldı. Elektrik elektronik mühendisliğini bitirip asker olduğunda hayatın geri kalan sınavlarına da hazırdı. Birliğiyle birlikte pusuya düşürülüp şehit olduğunda, gençliğini ertelemiş tertemiz bir çocuktu. Okul asan çocuklara, zayıf alanlara, serserilik edenlere anlayış hatta sempati duymam bundandır.
Ben çocuk oldum. Üniversite için yarışırken dörtte birdi şansım. Şimdi yirmide bir. Sanat ve spor yapma, okulu asma şansım oldu, hem genç hem öğrenciydim pek çoğunuz gibi. Dershaneye gitmek şimdiki gibi zorunluluk değil, şımarıklıktı. En önemlisi eğitim fakültesi diploması öğretmen olmama yetti.
“Bizim zamanımızda” diye başlayan cümleler genellikle şimdiki neslin ne kadar şanslı olduğunu vurgulayan örneklerle tamamlanır. Pek çoğu palavradır. Evet cep telefonları var, internet, okul servisleri, özel dersler ve eğitimimiz için para döken fedakar velilerimiz var… Hangisi hayatı daha güzel ve yaşanılır kılıyor?
Sevgili yetişkinler; gerçekten herhangi bir gençle, emekliliğe çeyrek kalmış hayatınızı değişmek ister miydiniz?
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı
16.05.2009 Ulus Gazetesi