Meyvenin kurdu, özünden olurmuş. 84 yıllık cumhuriyetimizi kemiren kurtlar da bu topraklarda yetişti. Bu vatanın olanaklarıyla okudular, yetiştiler, yasalarıyla korundular hatta seçildiler ve ülkeyi yönettiler, yönetiyorlar.. Şimdi zehirleriyle çürütmek, son lokmasına kadar sindirmek için ağızlar daha büyük açılıyor.
Rüyada görsek ter içinde uyanacağımız kabusları gündüz gözüyle yaşıyoruz bugünlerde. Demokrasi kılıfıyla dağda eğitim görmüş profesyonel terörist cezaevinden meclis kürsüsüne taşınıyor. Dönek bir başka vekil ise, mazbatasındaki mürekkep kurumadan o milletin kurtarıcısı Mustafa Kemal Atatürk’ü ve cumhuriyetimizin temeli olan tüm ilkeleri anayasadan çıkarmayı dillendiriyor. Meclisimizin başkanı “ne var bunda, tartışılır” diyor. Yıllardır onurumuzu çiğneyen AB’li efendiler dalga geçer gibi “Laik azınlıkların da haklarını koruyun” diyor. Böylece iktidara gelen partinin laik olmadığını da ilan etmiş oluyor. İktidar sahipleri çıkıp “AKP İslamcı değil, Laik bir partidir” diyemiyor. Kabuslardan çığlık atarak uyanabilirsiniz ama bunlar gerçek ne yazık ki.
Güce tapanlar, yamananlar başbakan ve ekibi ile ilgili kahramanlık öyküleri yazıp cilalarken, satın alınamamış bir gazete yazarı sessizce evinden gözaltına alınıyor. AKP’ye muhalif bir sitenin sahibi içeri atılıyor. %52’si genç olan bir ülkenin, genç sesi olmaya çalışan bir derneğin başkanı polis tarafından hastanelik edilinceye kadar dövülüyor. Sürülen ve her seferinde yargı kararıyla dönen milli eğitim müdürlerini, ilkokul mezunu belediye başkanları parmak sallayarak tehdit etmeye devam ediyor. Milli eğitimimizden sorumlu bakan bağımsız-bağımlı milletvekillerini kutlamak için ayaklarına gidiyor alkışlar içinde. Ülkemin başkentinde susuzluk yüzünden okulların geç açılması konuşuluyor. Yaz günü dağıtılan kömüre para bulunuyor, yayınevlerine para yığılıyor, su deposuna çıkışmıyor bütçeler. Türkiye’nin hiçbir sorununu çözemeyenlerin, susuzluk konusunda kesintiden başka çareleri olmadığı belliydi.
Seçimler demokrasinin gereğidir. İnsanlar Atatürk ilkelerini tartışırken bu altı ok içersinde neden demokrasi yok diye düşünebilir. Devletimizi “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” olarak tanımlayan Atatürk, ilkelere demokrasiyi eklememiş. Çünkü altı ilkeden biri bile çıktığında, rejim demokrasi olmaktan çıkacaktır. Yalnız “demokrasi” diyorsanız cumhuriyetçi, milliyetçi, devletçi, halkçı, laik ve devrimci olmak zorunda değilsiniz. Demokrat ve İslamcı, özelleştirmeci, mandacı, köşe dönmeci, dönek olabilirsiniz. Demokrasi sevicilerine bir de bu açıdan bakmak gerek.
O özel insan, demokrasi adına oluşabilecek saldırganlığı ve tahakkümü öngörmüş olabilir mi? Türkiye “çoğunluk isterse laik olmaktan vazgeçilecek, sömürgeleşecek” bir yapı değildir. Çünkü bunun önünde anayasamızda tanımını bulan o altı ilke var. Atatürk İlkelerini kaldırmaya yönelik seçim ertesi açıklamalarını “demokrasi gereğidir” diye yutturamazlar bize.
Bulunduğumuz noktadan aydınlık ve güzel günlere çıkışın tek pusulası Mustafa Kemal Atatürk’ün öğretisidir yalnızca. Bu çürümüşlüğü, köklü ve güçlü bir çınara gübre edeceğiz ve inadına çiçek açacağız şüpheniz olmasın. Ve yarım bıraktırılan Kemalist Devrimleri tamamlayacağız..
03/08/2007
Cansel GÜVEN