Bu bayram bazı evlere, hatta mahallelere gelmeyecek. Ben bu yazıyı kaleme alırken iki günde 15 şehit vermiştik. 13 ü için taziye dilerken 2 şehidimizin haberi de arkadan geldi. Ne acıklı ki bazı basın açıklamalarına adları yetişmedi. Bakan, başbakan ağzında taziyeye konu olmak için zaten 2 den çok ölmek gerekiyor. Tek bir şehidin haber değeri düşük ne yazık ki.
Bir hafta önce 12 sivilin bir minibüste katledilmesini hatırlıyorum. Basında ve dolayısıyla bizim hafızamızda yedi gün boyunca kaldı. Bir detay takılmış aklıma; Kütçe ağıtlar yakan anaları, acılı köylüleri ziyaret eden içişleri bakanımız teröristleri Kürtçe olarak lanetliyordu. Bazen susar insan, algılama sınırlarının dışına çıkar. Kim, kimi, neden öldürmekte, kimi lanetlemeli bilemedim…
Omurgasız bir şey’e dönüşmekteyiz. Kaptan kaba akıyor, en hafif rüzgarda bile savruluyoruz. Ayakta dimdik durmamızı sağlayan temel ilkeler aşındıkça, devlet dizleri üzerine çöküyor, şekilsiz, kimliksiz bir şey’e dönüşüyor. Bugünle ilgili bizim sorumluluğumuz var, belki de hak ettik. Bize bu cumhuriyeti, tüm tutsak uluslara örnek olacak bir mücadeleyle kazandıranlar ise kesinlikle bu dönüştüğümüz şey’i hak etmemişlerdi.
Dizlerimiz üzerine çökmekteyiz demiştim. En son sayın başbakan “terör konusunu bir ay sonra sayın başkanla konuşacağım” dediğinde hissettim yeri kendi dizlerimde. Bizim başbakanımızın başkanı benim neyim oluyordu? Kendi topraklarımdaki terörü bitirmek için başka kıtaların başkanından izin alacaksak bu parlamentoyu neden seçtik, Çankaya’ya kim çıkacak diye neden tepindik? Bu ülke bir ne??
Bizi bayrama taşıyan Kutsal Ramazan Ayı boyunca iftar çadırlarına iftariyelik olan siyasileri, dua okuma şartıyla dağıtılan para yardımlarını gördük. Şekeri düşen siyasilerin fevri çıkışlarına da anlayış göstermek gerekti. Hazır mübarek bir ay, vatandaşın uhrevi duyguları da yükselmişken türban sandıktan çıkarıldı, gündeme baş oldu. Bir metrelik bezde boğuluyorken biz, eğitim birliğini yok edecek anadilde eğitim, özelleşecek orman arazileri, iç hukukun üzerine çıkacak olan AB Müktesebatı kaydı gitti göz önünden.
Zaten her şeyi bilmemiz de gerekmiyor, tartışmak, taraf olmak haddimize değil. Zamanı geldiğinde yaparlar bir referandum sorarlar 3-5 soru, toptan evet, ya da hayır deriz olur biter. Hatta biz önce oylarız, hükümet sonra karar verebilir soruya. Bir cumhuriyetten ne’ye dönüştüğümüzü görebiliyor musunuz?
Bilmek bazen yüktür insana. Atamın başkent seçtiği Ankara’da olmasaydım, okumasaydım, görmeseydim, bilmeseydim diyorum bazen. Başka bir yerde başka biriyken, başkentte birilerinin bu ülke için iyi şeyler yaptığını düşünerek, ya da büyüklerin bir “B” planı olduğuna inanarak uyuyabilirdim huzur içinde. Buradayım ve biliyorum, uyuyamıyorum. Ne evham ne hezeyan benimkisi. Somut bir bilgiyle ne yapacağını bilmemenin acizliği. İyimser bir salaklıkla seyirci olmak ya da bilerek seyrediyor olmak arasında acı farkı var. İçim acıyor.
Şeker tadında bir bayram yazısı yazmak isterdim. Memleketime bayramlar yaraşır. Irklara, dinlere, dillere bölünmeden, satılmadan, eğilmeden bayramlar yaşamak için yeter bedel ödedi bu ulus. Yenilerini yaşamak için belki yeni bedeller ödenecek. Sonunda bayram varsa çocukluk tadında, ben varım. Ne dersiniz?
11/10/2007
Cansel GÜVEN