İnsan toplumla yaşama ihtiyacındadır. Sigmund Freud toplum psikolojisini incelerken kitleyi bir araya getiren ve bir arada tutan nedenleri anlamaya çalışmıştır.* Freud’dan önce yaşayan toplumu inceleyen bilim insanları toplu halde yaşamanın bir içgüdü olduğunu ve bunun hayvanlarda var olan sürü içgüdüsüyle aynı şeyden kaynaklandığını ileri sürmüşlerdir. Freud ise bunun bir içgüdü değil sonradan kazanılmış bir davranış olduğunu savunur.
Sigmund Freud’a göre birlikte yaşamamızın nedeni libidodur. Bu kavramı yaygın olarak cinsel içeriği ile kullanıyoruz ancak buradaki karşılığı daha çok sevgidir. Yani hayvanları bir arada yaşatan şey içgüdüleri, insanları toplumsal yaşama iten güç sevgi ihtiyacıdır.
İnsanları bir arada tutan diğer unsur ise liderlerdir. Freud’a göre liderler egoları kuvvetli, kendilerinden başka kimseyi sevmeyen, narsist kimselerdir. Bu özellikler toplumdaki sıradan bireyi liderlerden ayırır. Liderler için sayılan nitelikler çok sevimli gelmese de onların aynı zamanda toplum genelinden farklı işler yapabilmeleri, toplumsal baskılara karşı koyabilmeleri bu niteliklere bağlıdır. Liderlerin sahip olduklarına inandıkları güç, diğer insanlar üzerinde bir etki yaratır. Sıradan insanların liderle özdeşleşme ihtiyacı bu etkinin en önemli sonucudur. Bu ihtiyaç, hayranlık ve sevgi, toplumu yönetmeyi, bir arada tutmayı kolaylaştırır.
İnsanlar liderdeki özellikleri Ben lerine katmak isterler. Büyük bir kitle içerisinde liderin nesne olarak ele geçirilmesi çok zordur. İnsanlar bu yüzden bu nesneye yani lidere mümkün olduğunca yakın olmak isterler. Liderin herkese yakınlığının sevgisinin eşit olması topluluğu bir arada tutan en önemli unsurdur. Sevginin eşitsiz dağıtıldığı bir ortamda lidere karşı olan özdeşleşme zayıflar hatta kaybolur.
Toplum içerisinde bireyler lidere olan yakınlığın eşit olmasından dolayı aralarında bir tür kardeşlik bağı geliştirirler. Bu kardeşlik bağı toplulukta sevgiyi ön plana çıkarır. Topluluğu bir arada tutan bu sevgi topluluğun dışındakilere karşı bir sevgisizlik hatta nefret durumunu beraberinde getirir. Yani sevgi sadece içeride kalanlar için geçerlidir. Freud bu noktada ilginç bir noktaya dokunur; “dinler sevgi dini olduğunu ileri sürerler ancak bu sevgi sadece içeride kalanlar için geçerlidir”. Bu durum sadece dinler için geçerli değildir. Siyasi ideolojiler ve hatta bilim için bile durum böyledir. Bilim insanları bile kendi görüşlerini benimsemeyen meslektaşına karşı bir nefret duyar. **
Freud topluluk örnekleri olarak kendisine ordu ve kiliseyi seçmişti. Birinde başkomutan diğerinde İsa liderdir. Bir örneklemde başkomutan önderliğinde çok tehlikeli durumlarda kalmış bir ordu, başkomutan öldüğünde tehlikenin boyutu daha öncekinden büyük olmadığı halde paniğe kapılır ve dağılır. Başka bir örneklemde İsa’nın sevgisinin adil dağılmaması halinde Hıristiyan dünyasının dağılacağı iddia edilir.
Freud kitleyi incelerken Le Bon un görüşlerine de yer verir. Le Bon; insanların kitle içine girmeden önceki halleri ile kitle içindeki halleri arasında büyük değişiklikler olduğunu dile getirir. Birey kitle içerisinde ipnotize edilerek ya da telkin yoluyla kendi karakterine aykırı davranışlar kazanır. Bireyin bazı davranışları ve özellikleri yok olup giderken bazıları ise alabildiğine gelişir, evrimleşir. Kitle, bireyin bilinçli kişiliğini kaybettirerek bilinçsizliğe iter. Birey böylece etkileşim, bulaşma, telkin yoluyla diğer bireylerle aynı hedefe yönelir, iradeden yoksun otomat duruma geçer. Tüm bireylerin bilinçsiz altyapıları ortak bir paydada birleşerek dışa vurulur.
Kitle bireye dayanılmaz bir güç verir. Bu güç vicdanın çekirdeğini oluşturan sosyal korkuyu ortadan kaldırdığı için, bastırılan davranışların ortaya çıkması kolaylaşır. Kitlesel bir eylemde son derece kibar bir hanımefendinin küfür kıyamet haykırması, karıncayı incitmeyen bir beyefendinin elini kana bulaması mümkündür.
Freud artık yaşamıyor ve gerekçesi tartışılsa da sürüler halinde yaşamaktayız. Toplumsal psikolojinin temelleri üzerinden kendi toplumumuza bir bakalım. Hangi liderlerin hangi özellikleri bizi bir kitleye ait hissettiriyor? Bir kitleye ait olmanın gücünü, hazzını, güvenini yaşarken bize ait olmayan neleri alıyoruz benliğimize ve nelerden vazgeçiyoruz? En sevdiklerimiz, en kızdıklarımız kim ve bize ne kadar benziyorlar?
Sevgi ve liderle özdeşleşme ihtiyacı kontrolden çıktığında beyni dumura uğramış yaratıklara dönüşürüz. Bu hastalıklı kitle psikolojisi yakın tarihimizde Hitler Almanya’sında yaşanmıştı. Milyonlarca Almanın hayranlığıyla beslenen Hitler egosu, kitleyle birleşip tek bir organizmaya dönüşmüş, yüz binlerce masumun katledilmesine yol açmıştı. Bu katliama katılan ya da seyirci olan Almanlar asla yanlış bir şey yaptıklarını düşünmemişler, akşam evlerine sevgi dolu anne babalar olarak dönüp rahat uyumuşlardı.
Toplumsal hayat içinde kalmaya devam ederken birey oluşumuzu da korumak gerektiğini düşünüyorum. Bizi giderek içine çekildiğimiz kitlesel kamplaşma ve çatışma ortamından ancak, egosuna direnip sağduyusunu koruyabilen bireyler ve liderler çıkarabilir.
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası
Genel Başkanı
17 Aralık 2009
*Toplum Psikolojisi –Yazar Sıgmund FREUD
**/www.sekizincikat.com/forum/index.php?topic=1877.0