Akıllara zarar günler yaşamaktayız. Ders olarak okutulacak, ibret diye anlatılacak bir süreç bu. Rejimi savunmak için başlayan halk hareketi rejimle sorunlu olanların devleti ele geçirmesi ile sonuçlandı. Yasal ama naylon sendikalarla 15 Ağustosta başlayan toplu gülüşme –pardon- görüşmeler yalan oldu. Memura zammı 15 şehidimizle aynı oturuma konu ettiler. Sorusu değişmiş, cevabı belli referanduma çeyrek kala oturumlara meze etmekteler. Vereceğiniz sadakayı şehitlerimize bağışlıyoruz. Ne memuru ne şehit yakınlarını aşağılamayın yeter.
Her işin bir yordamı, zamanı, zemini vardır. Anadolu’da analar turşuyu, tarhanayı, bulguru, buğdayı mevsiminde hazır ederler. Kışın serilen tarhana ekşir, kurumaz, reçele, konserveye erzak bulamazsın. Devletlerin de takvimi vardır, en azından olması beklenir. Acil durumlar için A, B planları da olur kuşkusuz. Ancak bağıra bağıra gelen krizler sürpriz değildir. Sıfırlanmış terörün hortlaması da bir günlük iş değil, cumhurbaşkanlığı da, anayasal düzenleme de öyle.
Bir de rutinler vardır. Okulların açılıp kapanması, işçi sözleşmeleri, memur görüşmeleri gibi. Ne zaman olacağı, nasıl süreceği, nasıl işleyeceği resmi takvime bağlıdır. Bir sabah kalkıp “ bu sabah sendikacılar gelecekti” denmez yani. Taraflar yıl boyunca bu takvime göre hazırlanırlar, hazırlanmalıdırlar. Sendikalar geçen yılın hesabını tutar, imzalanan ya da bahşedilen hakların ne şekilde verildiğini rapor eder, gelecek döneme ait somut ve akılcı bir teklifi hazırlar. Hükümetin de değerlendirme yapması ve olanaklar ölçüsünde çıkabilecekleri limiti belirlemesi gerekir. Masada konuşup mecliste şaşmak, önce beş deyip sonra üç’e inmek olmaz. Üç yıl üst üste başımıza gelen şudur ki, sendika çıtayı yükseltince hükümet kanadı ilk teklifinin altına düşüyor. Öyle bir pazarlık ki, hiç yapmasak kârdayız.
Nasıl bir orta oyunudur ki, hem oyuncular hem izleyiciler rezil olmakta. Temsil yetkili sendika başbakandan randevu alamamış aylardır, gidip başbakanlık önünde megafonla bağırıyor; “başbakanım bizi sevmiyor musunuz?” diye. Utandım, hak yerine sevgi ve şefaat dilenen meslektaşımın acizliğinden. Süresiz Telekom grevini görüp, yarım gün bile iş bırakamayacak olan sen-ler sendika mıdır? Yüz binden fazla üyesi olan Eğitim-Sen neyse birkaç yüz üyeli AES de o. Her ikisi de masaya oturmadı sonuçta. Dava açar, ayağa dolanırsın en fazla. Onun için de öyle çok üyeye sahip olmak gerekmiyor. 7 kişi yetiyor sendika olmaya. Vah benim memurum.
Şimdi terör diyecekler, tezkere, referandum diyecekler, gürültüye getirecekler bizi. 500 Bin kamu çalışanı ve ailesini ilgilendiren ne varsa halı altına süpürüldü. Varsın zam olmasın, terör bitecekse, tezkere hayırlar getirecekse, referandum başımıza kuş konduracaksa helal olsun maaşlarımız. Ellerine, yüzlerine bulaştırmadan, bu vatan için harcanacak her kuruş bizim kursağımızdan kesilsin. Yeter ki, üç kuruşluk zammı şehit Mehmetçiklerimizle aynı gündeme koyup pislemesinler.
Biz izlemekten sıkıldık, midemiz kaldırmıyor; bitsin bu orta oyunu artık!
21/10/2007
Cansel GÜVEN