DURUM:
Güneydoğu Anadolu’da her 5 kadından 2’si okuma-yazma bilmiyor. Bölgede ana okulu çağındaki 100 çocuğun 97’si, lise çağındaki 100 gençten 73’ü okula gidemiyor. Bölge, özel sektörden destek bekliyor.
Güneydoğu Anadolu’da her 5 kadından 2’si okuma-yazma bilmiyor. Bölgede ana okulu çağındaki 100 çocuğun 97’si, lise çağındaki 100 gençten 73’ü okula gidemiyor. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde okuma-yazma ve okullaşma oranları Türkiye ortalamasının gerisinde. Devlet de bölgede yeterli yatırımlar yapmıyor. Bu yüzden Güneydoğu illeri, özel sektörden eğitim desteği bekliyor. GAP İdaresi Başkanlığı okul dışında eğitim olanağı yaratmak için çok amaçlı toplum merkezleri, çocuk okuma odaları ve gençlik kültür evleri açıyor. Ancak, olanaklar da çok sınırlı oluyor.
Okul öncesi eğitim yok: Okul öncesi eğitim çağı nüfusu 4 milyondan fazla olduğu halde, bu eğitimden yararlanan öğrenci sayısı 435 bin. Okul öncesi eğitim alamayanların oranı yüzde 91. Okul öncesi eğitim veren 2 bin 470 kurumun yüzde 87'si devlete ait.
1999-2000 yıllarında, AÇEV ve Boğaziçi Üniversitesi işbirliği ile kapsamlı bir araştırma yapılmıştır. Bu araştırmada İstanbul, Diyarbakır ve Van illerinde 5-6 yaşlarında çocuğu olan annelerin erken çocukluk eğitimine ilişkin ihtiyaçları ile ilköğretim ve anasınıfı öğretmenlerinin erken çocukluk eğitiminin önemi ve amacı ile ilgili görüş ve beklentileri belirlenmiş ve çocukların dil kullanım becerileri değerlendirilmiştir. Bulgular özellikle Diyarbakır ilinde okulöncesi eğitim olanaklarının yetersiz olduğunu, bu yetersizlik nedeniyle çocuğun okul başarısının olumsuz etkilendiğini ve çocukların okula başlarken yaşıtları ile eşit fırsata sahip olmadığını göstermiştir. Ayrıca çocuğun içinde bulunduğu elverişsiz şartların çocuğun gelişimini olumsuz etkilediği de bulunmuştur.
737 bin çocuk okulsuz: İlköğretimde 10 milyonun üzerinde öğrenci ve 399 bin öğretmen var. Okula başlama yaşı gelen öğrencilerin yüzde 95.2'si okula başlarken, 737 bin 614'ü başlayamıyor.
Okula başlayamayanların yüzde 30'u kız. Marmara Bölgesi okullaşma oranının en yüksek olduğu yer. Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ise bu oran sadece yüzde 20. 2003-2004 öğretim yılında 110 bin 975 ilköğretim öğrencisi okullarını terk etti.
Ortaöğretime geçişte yüzde 15 kayıp: 2003-2004 yılı sonunda ilköğretimi bitiren 1 milyon 136 bin 448 öğrenciden 162 bin 973'ü, ortaöğretime kayıt yaptırmadı. Erkek öğrencilerin ilköğretimden ortaöğretime geçiş oranı yüzde 89.5 iken, kız öğrencilerin oranı yüzde 80.9. Nüfusun içinde 4 milyonun üzerinde ortaöğretim çağında çocuk varken, yüzde 33.5'i ortaöğretimden mahrum.
İkili öğretim yoğun: 8 bin 325 okulda ikili, 17 bin 636 okulda birleştirilmiş sınıflarda eğitim veriliyor. Köylerde 3 bin 733 ilköğretim okulunda, 14 bin 481 derslikte 763 bin öğrenci; şehirlerde 4 bin 291 okulda, 73 bin 66 derslikte 4 milyon 885 bin öğrenci ikili eğitim yapıyor. İstanbul'da 826 okul, 15 bin 335 derslik, Ankara'da 313 okul, 5 bin 684 derslik, İzmir'de 321 okul, 5 bin 179 derslik, Diyarbakır'da 315 okul, 2 bin 794 derslik, Van'da 422 okul, 1992 derslik, Siirt'te 67 okul, 459 derslikte ikili öğretim yapılıyor.
Altyapı:
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde taşımalı eğitimden yararlanan toplam öğrenci sayısı 67 bin 456 .
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri illerindeki YİBO sayısı 66, PİO sayısı da 41.
Bilgi teknolojisi sınıfları kurulan okulların % 14.1'i, bilgi teknolojisi sınıflarının ise % 13.4'ü Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde bulunuyor.
GELİR UÇURUMU
Kişi başına üretimi, Batı'nın en önemli büyüme odağı ile 1'e 11'lik fark gösteren Doğu ve Güneydoğu illeri, büyümede, gelişmede son sıralarda bulunurken; kullanılabilir gelirin paylaşımından da en düşük payı alıyor ve yoksullukta ciddi sinyaller veriyorlar. DİE'nin 1994 Gelir Dağılımı araştırmasının sonuçlarına başvurursak şöyle bir görüntü çıkıyor:
Kapalı, geçimlik üretim biçiminin henüz tam kırılamadığı, toprak dengesizliğinin devasa boyutlarda yaşandığı, sanayinin gelişmediği, iklim şartlarının ağır olduğu, önemli bir kısmında 15 yıla yakındır düşük yoğunluklu bir iç savaş yaşayan bölge, 1 milyon 947 bin ailesi ile Türkiye'deki toplam ailelerin %14.5'ini barındırıyor. Buna karşılık Doğu ve Güneydoğu, ülke gelirinin ancak %10.2'sini kullanabiliyor. Bölgede aile başına ortalama gelir 3 bin 851 dolar ile Türkiye ortalama aile gelirinin %30 altında.
Doğu-Güneydoğu bölgesinin ortalama geliri olan 3 bin 851 dolar, ülkenin en gelişkin bölgesi Marmara-Ege'de ortalama aile geliri olan, 6 bin 834 doların %43 gerisinde. Yine Doğu'nun ortalama aile geliri, 11 bin 367 dolarlık yıllık ortalama, İstanbul aile gelirinin %66 gerisinde.
Bölgenin en zengin merkezini Erzurum oluşturuyor. Bu ilimizde ortalama aile geliri 6 bin 67 dolar ile Türkiye ortalamasının %10 üstünde. Bölgenin bir diğer merkezi Malatya'da ise ortalama hane geliri 4 bin 600 dolar. Diyarbakır'ın ortalama hane geliri 3 bin 567 dolar olarak belirlenirken, Gaziantep'inkinin Diyarbakır'dan da geride görünmesi ilgi çekiyor. Gaziantep'te ortalama hane geliri 3 bin 400 dolar olarak ifade ediliyor.
AZ GELİŞMİŞLİĞİN NEDEN VE SONUÇLARI
Doğu ile Batı arasındaki gelişme farkının 1'e 11 boyutlarına çıkması, bunun doğal sonucu olarak da gelir pastasından çok düşük pay almasının altında çeşitli tarihsel ve sosyal nedenler var. Güneydoğu'nun azgelişmişliğinde ya da kapitalizme geçişinin gecikmesi ve yavaşlığında, bölgenin iklimsel, coğrafi yapısı kadar, Türkiye'nin Batı kapitalizmiyle tarihi gelişim modelinin ve buna yön verenlerin öncelikleri, tercihleri yatıyor.
Kapitalist gelişmenin yeni bir ivme kazandığı 1950 sonrasında, Doğu ve Güneydoğu, çok partili hayatın popülist politikalarından yararlanabildiği ölçüde gelişti. Türkiye'nin her yanına serpiştirilen çimento, şeker fabrikalarından birkaç tane de bu bölgeye düştü. İçe dönük sermaye birikim sürecinin iç pazarı derinleştirdiği 1960'lı ve 1970'li yıllar boyunca Doğu ve Güneydoğu da kapitalist gelişmenin bazı yüzleri ile tanıştı ve temposu düşük olsa da kapitalizme geçiş süreci bu bölgede de yaşanmaya başlandı. Ancak, ağırlıkla devlet eliyle yapılan imalat sanayii, enerji ve madencilik yatırımları, bölgede özel sermaye birikimini, girişimciliğini yeşerten bir etki yaratmadı. Bölgenin temel geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık, devlet sübvansiyonları ile ayakta durabilirken, bölge, iç pazara dönük büyüme dönemlerinin de en yoksul, en azgelişmiş bölgesi olma özelliğinden sıyrılamadı. Devletin azgelişmiş yörelere verdiği teşvikler ise yatırımların bu bölgelere akmasına yeterli olmadı.
Devlet sübvansiyonlarının azaltıldığı, KİT yatırımlarının askıya alındığı 1980'li yıllar, Doğu ve Güneydoğu'yu önemli ölçüde etkiledi. Nüfus artış hızı Türkiye ortalamasının çok üstünde olan bölgede, kişi başına üretim ve kullanılabilir gelir azaldı. Tarım ve hayvancılığın da gerilediği bölgede, işsizlik özellikle genç nüfusun temel sorunu olurken, terörün taban bulmasında da önemli bir faktör oldu.
DİL SORUNU
1965 yılına kadar nüfus sayımlarında "ana dil ve "ikinci dil" sorulur ve seçenekler arasında Kürtçe'nin de adı geçerdi. En sonuncusu 1965'te yapılan bu sayım türünde 2 milyon 220 bin kişi "anadilim"; 1 milyon 750 kişi de "ikinci dilim Kürtçe " demiş. Toplamı ise, 4 milyonu buluyor. 1965 Türkiye nüfusu 31 milyon 400 bindi. Bu sayılar, %10'un biraz üstünde bir topluluğun Kürtçe ile irtibatlı olduğunu gösteriyor. Birçok, toplumbilimci ve siyasetçi Kürt kökenli nüfusu, bu rakamın temsil etmediği inancında. Açık olan bir şey var. Gündeminden Kürt sorununun inmediği Türkiye, Kürtlerle ilgili demografik verilerden yoksun olarak karanlıkta tartışıyor.
Resmi eğitim dili olan Türkçe ile ilköğretim 1. sınıfında karşılaşan öğrencilerin okul başarıları diğer illerdeki yaşıtlarının oldukça gerisinde kalmaktadır. Yarışa geride başlayan bu çocukların süreç içinde bu yarışı terk ettiğini ya da gerilerde bitirdiğini görmek sürpriz olmamalıdır.
Eğitimin payı, içki ve sigaranın yarısı
Türkiye genelinde ailelerin eğitim için yaptıkları harcamaların toplam harcamalar içerisindeki payı yüzde 2.1'le, içki ve sigaraya yapılan harcamanın (yüzde 4.2) yarısında kaldı.
Eğitim harcamalarının toplam harcamalar içerisindeki payı Akdeniz'de yüzde 1.5, Batı Anadolu'da yüzde 2.3, Batı Karadeniz'de yüzde 1.6, Batı Marmara'da yüzde 1.7, Doğu Karadeniz'de yüzde 3.2, Doğu Marmara'da yüzde 1.6, Ege'de yüzde 1.9, Güneydoğu'da yüzde 0.7, Kuzeydoğu Anadolu'da yüzde 1.5, Orta Anadolu'da yüzde 1.1, Ortadoğu Mardin'de eğitim için para yok
Mardin'de harcamalarda en yüksek payı yüzde 47.3 ile gıda, en düşük payı yüzde 0.2 ile eğitim aldı. Gıda harcamalarına en yüksek payı ayıran ikinci il yüzde 43.4 ile Van. İldeki eğitimin payı ise yüzde 0.3.Anadolu'da yüzde 1.2 ve İstanbul'da ise yüzde 3.1 olarak gerçekleşti.
OKS BAŞARILARI:
OKS sonuçlarına göre Edirne, Ankara, Eskişehir, Isparta, Burdur, Yalova, Balıkesir, Çanakkale, Aydın ve Kırşehir’in ilk 10 sırada, Muş, Van, Bitlis, Bingöl, Şanlıurfa, Kars, Mardin, Ardahan, Ağrı, Hakkari ve Şırnak’ın da son sıralarda yer aldıkları görüldü. Başarı sıralamasında sonlarda yer alan illerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yer aldığına işaret eden Bakan Çelik, öğretmen ve ders sıkıntılarının sorun yarattığını dile getirmiştir. Çelik, “Doğu ve Güneydoğu vilayetleri içerisinde maalesef sadece Malatya ve Elazığ, Türkiye’nin ilk yarısının arasına girdi,yani ilk 40 il içerisinde Doğu ve Güneydoğu’dan 2 il vardır” diye konuşmuştur.
VELİNİN EĞİTİME BAKIŞI:
Aile reislerinin %55.9’u okur yazar değildir. İlkokulu bitirenlerin oranı ise %31.3; okur yazar olanlar ise %9.1’dir. Bu nokta ister istemez çocukların eğitimini de etkilemektedir. Çocuklarının okumasını isteyenlerin oranı %29.2’lerde kalırken, bunu ekonomik gücüne bağlayanlar %22.8 civarındadır. “Okusalar da okumasalar da fark etmez” diyenler ise %18.6, “okumak yerine bir iste çalışsınlar” diyenler %7.5 seklindedir. kız çocukların eğitimi ile ilgili “gelenek ve göreneklere aykırı (%14.3), ”günah” (%1.6), “evlenip ayrılacak kızı neden okutayım”(%0.4), “kız-erkek ayni sınıfta okumalarını sakıncalı bulanlar” (%0.5), seklinde gerekçeler öne sürülmüştür. Bu soruya ise halkın %80.2’si cevap vermemiştir.
Bu çalışmada okuma-yazma bilmeyenlerin oranı %50.8; çocuklarının okumaları konusunda kayıtsız kalanların oranı da %45.9’dur. Ayrıca terör sebebi ile büyük oranda okulların kapalı kalması, öğretmen açığı, gençleri sosyal ve sportif yönden meşgul edecek tesislerin yetersizliği bölgedeki eğitimi olumsuz etkilemektedir.
EN ŞANSSIZ BÖLGE: Türkiye geneli için nüfusun ortalama eğitim süresi köylerde 4, şehirlerde 5.7, ülke genelinde 5.1 yıl. Ortalama eğitim süresinin en yüksek olduğu bölge 5.8 yıl ile Marmara, en düşük olduğu bölge ise 3.5 yıl ile Güneydoğu Anadolu.
Bugün Türkiye’de yaklaşık 7 milyon kişi kendi adını dahi okuyup yazamamaktadır. Bu nüfusun büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturmaktadır ve istatistiklere göre Türkiye’de her dört kadından biri okur yazar değildir. Ayrıca, bölgesel olarak bakıldığında Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgeleri’nde okuma yazma oranının özellikle kadın nüfusunda çok daha düşük olduğu görülmektedir. 1999 İnsani Gelişim Raporuna göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde kadınlarda okuma yazma oranı % 56.63, erkeklerde ise % 82.51’dir.
GÜNEYDOĞUDAN GÖÇ EDENLERİN EĞİTİM DURUMU:
Göç eden insanların eğitim seviyesi oldukça düşüktür. Üniversite tahsili %0.2, lise tahsili %0.3, ortaokul tahsili %2.5’lere kadar inerken, ilkokul tahsil görenler %35.3’e, okur-yazar olmayanların oranı ise %50.8’lere çıkmaktadır. Bu tespitler göç öncesi yerleşim yerlerindeki mevcut okullaşma oranı ile paralellik arz etmekte, yerleşim yerlerinde ilkokul oranı %83.3’lerde seyrederken; ortaokul %3.3, lise %1.7 oranındadır.
Kız çocuklarının karşılaştığı engeller
Okul çağı geldiği halde okula gidemeyen 570 bin kız çocuğunun 250 bini Doğu ve Güneydoğu'da olduğu için, muhabir arkadaşlarımızın ilk durağı o bölgeler ve şimdilik ortaya çıkan en belirgin okula gidememe nedenleri şunlar:
- Türkçe bilmedikleri için
- Parasızlıktan
- Yakında okul olmadığı için
- Kalacak kız yurdu olmadığı için
- Babası göndermediği için
- Tarlada çalışması gerektiği için
- 5. sınıftan sonra yakında okul olmadığı için
- İlköğretimden sonra kız yurdu olan okul bulamadıkları için...
Güneydoğu Anadolu'da Urfa, Mardin ve Diyarbakır'ın ardından Siirt ve Batman kız çocuklarının okuldan mahrum kalma oranlarında başı çeken iller olarak karşımıza çıkmakta. Siirt'e ilişkin rakamlar çok ilginç. UNDP'nin verilerinden derlediğimiz ilk + orta öğretimde okullaşma oranında kızlarla erkekler arasında ciddi uçurum var. Kızlar ya okul olmadığından ya da aile izin vermediğinden evde oturuyor.
Milli Eğitim Bakanlığı'ndan elde ettiğimiz 2004 - 2005 öğrenim yılına ilişkin en taze veriler maalesef sadece ilköğretimle sınırlı. Ama yine Siirt'e baktığımızda kız çocuklarda okullaşma oranının % 106, erkeklerde % 118 gibi, ilk anda "rakamlar yanlış" dedirtecek oranlar dikkati çekiyor. Bu tür % 100'ün üzerindeki oranlar genelde sadece ilköğretimde ortaya çıkmaktadır. Çünkü ilköğretim yaşı olarak i 6 - 13 belirlenmişse, ama yörede 4 - 5 yaşlarındaki çocuklar da 14 - 15 yaşındakiler de okula gidiyorlarsa, oran % 100'ün üzerine çıkabilmektedir.
“Güneydoğu Anadolu Bölgesi Eğitim Projesi” adı altında yürütülen proje kapsamında, yapılan araştırmalar ile bölgede saptanan ihtiyaçlar doğrultusunda, İşlevsel Yetişkin Okuryazarlığı ve Kadın Destek Programı, Okulöncesi Eğitim Programı ve Anne Destek Programı geliştirilmiştir. Bu programların oluşturulması sırasında, projenin bölgede sürdürülebilir kılınması için, yerel katılımın ve içeriklerin yörenin yaşam ve ekonomik koşullarına uygun olması özellikle göz önünde bulundurulmuştur.
ÇÖZÜM:
- “Zorunlu eğitim” çağındaki çocuklarını okula göndermeyenler için yasanın öngördüğü cezalar uygulanmalı, gerektiğinde devlet söz konusu bireyin eğitim hakkı için velayeti ebeveynin elinden almalıdır. Kampanyalarla çocukların okutulması için “ricacı” olan devlet, mevcut yasaların “icracısı” olmalıdır.
- Eğitim-öğretim konusunda özellikle kız çocuklarının eğitimi dikkate alınarak, meslekî teknik okulların ağırlıklı olarak faaliyete geçirilmesi, gençlerin babadan görme tarım ve hayvancılığın dışında bir meslek sahibi olmalarını sağlayacaktır. Bölgedeki yetersiz köy ve kasaba okulları yerine belli bir plân dahilinde yatılı bölge okullarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.
- Dağınık ve kırsal yerleşme okullaşma, personel çalıştırma, ortaöğretime devam gibi konuların önünde engeldir. Köylerin toplulaştırılması, taşımalı eğitim, yatılı bölge okullarının sayıca arttırılması çözüme katkı sağlayacaktır.
- Beşik dili Türkçe’den farklı çocuklar için okul öncesi eğitim zorunlu olmalı ve dil eğitimi üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Dili farklı çocuğun eğitimine, batıdaki müfredatla başlamak, adil değildir, başarısızlık eğitimlerini sürdürmelerini engellemektedir.
- Güney Doğudaki iller;kalkınmada öncelikli iller kapsamında olmalarına rağmen öğretmen maaşları, sosyal ve kültürel şartlar burada çalışmayı cazip kılacak düzeyde değildir. Çok sık değişen kadrolarla etkili ve kalıcı bir başarı sağlanamaz. Yüksek maaş, lojman, sosyal tesislerin bulunması eğitimcilerin çalışma sürelerini uzatacaktır.
- Burada çalışacak eğitim personeline etkili ve sürekli hizmet içi eğitim verilmeli, bölgesel özellikler ve ihtiyaçlara uyumları sağlanmalıdır.
- Yeni mezun ve stajyer öğretmenler, profesyonellik gerektiren eğitim ihtiyacına cevap veremediğinden, mesleki kıdemi yüksek öğretmenlere tanınacak “uzman- koordinatör öğreticiler” başkanlığında yürütülmeli, bu statü ek sorumluluk ve ücretle düzenlenmelidir.
- Mevcut eğitim kurumları altyapı ve donanım açısından yenilenmelidir. Görsel ve işitsel malzemelerle zenginleştirilmeleri gerekir.
- Türkiye’de bir öğretim kurumunu bitiren toplam nüfusun %80 Bu durum gelir seviyesi düşük illerde ve özellikle G.D. da velilerin okulla iş arasında tercih yapmalarını etkiler. Açılacak okulların yarıdan fazlası meslek lisesi olmalı, mevcutların da statüsü bu yönde değiştirilmelidir.
- Yetişkinlerin eğitimi meslek edindirmeye yönelik olmalıdır.
- Okul çağındaki çocukları ırgat olarak çalıştıranlar hakkında yasal takip yapılmalıdır.
- Tarımsal üretim- hasat dönemlerinde tüm öğrencilerin devamsız olduğu yörelerin olduğu görülmüştür. Bu yörelerde okul açılış-kapanış tarihleri genelden ayrı tutulabilir.
- Tüm ülke için olduğu gibi bölgesel eğitimde de “ihtiyaca yönelik bilgi” prensibi ön planda tutulmalı, öğrencinin gündeminde olmayan, merak uyandırmayan, kullanamayacağı konular ve bilgiler müfredat dışı bırakılmalıdır.
11.02.2006
“GÜNEYDOĞUM DERNEĞİ PANEL NOTLARI
10/10/2008
Cansel GÜVEN