Avrupa en karanlık günlerini yaşarken 17 Nisan 1940 tarihinde Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç'un ortak projesi olarak meclisten geçirilen Köy Enstitüleri'nin 68. kuruluş yıldönümünü kutluyoruz.
Yurdumuzun 21 bölgesinde inanç, sevgi ve çaba dışında hiçbir şeye yaslanmaksızın büyük eğitim devrimini gerçekleştiren köy enstitülüler, ulusal aydınlanma ve kalkınmanın kahramanlarıdır...
Kıtlık ve sefalet getiren 2. Dünya Savaşı yıllarında toprağa can, insanımıza umut olan Köy Enstitüleri, yalnız eğitim alanında değil ekonomik kalkınma konusunda da bir milat olmuştur. Kendi dersliklerini, işliklerini, yatakhanelerini inşa etmekle kalmayan öğretmenler, gittikleri köylere su ve elektrik getirmeyi de başardılar. Sadece kavruk köy çocuklarını değil, tüm köylüleri tarım ve hayvancılık konularında eğiterek, nitelikli ve fırsat eşitliğine dayalı yaygın eğitimin ilk örneğini verdiler.
Bir öykü anlatır gibi, ağaç gölgesinde mandolin eşliğinde söylenen şarkılardan, sahnelenen oyunlardan, neşeli sofralardan bahsedenler Köy Enstitüsü ruhunu adeta masal seviyesine indirgemektedir. Büyük bir cesaretle, sıfır bütçeyle, keskin bir disiplinle var edilen enstitüler, Cumhuriyet Tarihi içinde başarılmış en önemli eğitim projesidir.
İmece ruhu ile "kendi ürettiğini tüketme" felsefesini var eden bu onurlu insanlar kuşkusuz en çok ağaları ve sermaye sahiplerini rahatsız etmiştir. Bugün bile mesleğini severek yapan, yaratıcı, yapıcı meslektaşlarımızın geçmişinde mutlaka bir köy enstitülü öğretmene rastlamamız olağandır.
Bu kısa ömürlü projenin etkileri ne mutlu ki çok uzun ömürlü olmuştur. Tonguç Baba'nın, Hasan Ali Yücel'in, Fakir Baykurt' un ve bir büyük devrimin mirasını yiyoruz hala...
Kendi okullarında, kendi çocuklarına aşırma programları, çeviri ders kitaplarını layık görenlerin, bunun için AB ve Dünya Bankası Fonlarına tenezzül edenlerin, yabancı dille eğitimi çağdaşlık olarak algılayanların köy enstitülü öğretmenleri olmamış ne yazık!
Bugün emperyalizm kıskacında olan sadece ekonomimiz değildir! Çocuklarımız eğitim yoluyla küreselleşen dünyanın kullanımına sunuluyor. Okul, aile ve toplum farklı araçlarla aynı ezberi geçiyor evlatlarımıza: "ÜretME!, çalışMA!, paylaşMA!, GüvenME!".
Öğretmenliğin alınan maaş kadar yapılacak herhangi bir iş olarak algılanması köy enstitülerinden çok sonralara rastlar. 68 Yıl önce bakanı, mebusu ve öğretmeni aynı yokluk ve yoksunluk içinde bir mucize yaratmıştı. Durduğumuz nokta için öğretmenlik, hiç bir şekilde takdir ve tatmin bulamayan, her durumda aşağılanan neslimiz için el yordamıyla, olduğu kadar yapılan bir iş haline gelmiştir.
Binbir kolaylık ve teşvikle çoğalan özel okulların karşısında garabet olarak direnen devlet okullarından çekiliyor kavruk, cin bakışlı köylü çocukları. Onlara umut verecek, iş öğretecek öğretmenleri de yok üstelik, dersten çıkıp dershanelere, tezgahlarına koştular çünkü. "Hayat acımasız bir yarış çocuklar, siz de acımayın yarışın" demişler son olarak. İmece ise eski bir öyküde kaldı, bugünün sınav sorusu sadece.
Tüm bu ahvâl ve şerait için de dahi yerine getirmemiz gereken bir vazifemiz yok muydu bizim? İçinde bulunduğumuz durumun umutsuzluğuna kapılmadan, damarlarımızdaki asil kandan alarak kudreti, aydınlık yarınlar için çağdaş köy ve şehir enstitülerini yine yeniden inşa edebilir miyiz?
Anadolu Öğretmen Hareketi Başöğretmen Atatürk'ün ve Köy Enstitülülerin mirasını eksiltmeden çoğaltmak ülküsündedir.
18/04/2008
Cansel GÜVEN