Okul Öncesinden Ortaöğretime Öğretmen Sorunları:
Ekonomik, Akademik ve Sosyal Sorunlar
Giriş:
Ülkemizde öğretmenlerin sorunları çok konuşuldu, yazıldı, karara bağlandı. Sonuçta, bugün burada veya yarın başka bir yerde bu sorunlar konuşulmaya devam edecek. Ülkemizde olduğu gibi aslında gelişmiş ve gelişmemiş, batıda veya doğudaki ülkeler açısından öğretmenlerin akademik, ekonomik ya da sosyal sorunları farklı boyutlarda da olsa tartışma konusudur. Ama sorunlar devam ediyor.
Öğretmenlerin sorunlarını tespit etmek zor değil, yapılacak bir iki anketle, yerinde gözlem ile bunu yapabiliriz. Gerek sendikalar, eğitimle ilgili çeşitli kuruluşlar, gerekse Eğitim Fakültelerimizde hocalarımız bunları yapmaktadır. Elbette ki sorunlar olacak, önemli olan sorunların kronikleşmemesidir. Kanımca temel sorun, bizim eğitime nasıl baktığımızda yatıyor. Türkiye Cumhuriyeti olarak eğitimden ne bekliyoruz? Milli Eğitim Temel Kanunu, bu beklentileri sıralamış:Madde 2 – Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, 1. (Değişik: 16/6/1983 - 2842/1 md.) Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek; 2. Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere, hür ve bilimsel düşünme gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan; yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirmek; 3. İlgi, istidat ve kabiliyetlerini geliştirerek gerekli bilgi, beceri, davranışlar ve birlikte iş görme alışkanlığı kazandırmak suretiyle hayata hazırlamak ve onların, kendilerini mutlu kılacak ve toplumun mutluluğuna katkıda bulunacak bir meslek sahibi olmalarını sağlamak; Böylece bir yandan Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde iktisadi, sosyal ve kültürel kalkınmayı desteklemek ve hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır. Bu beklentilere sanırım kimsenin itirazı yoktur. Öyle ise bunları gerçeğe dönüştürecek olan kim? Öğretmen. En azından bu işin temel öznesi öğretmen. Kanunda belirlenen bu amaçlardan yola çıkarak şunu söylemiş olursak, abartmış olmayız. Türkiye Cumhuriyeti kendi varlığını “öğretmenler” eliyle sürdürme yolunu seçmiştir. Sorunlar:Temel sorunlarımızdan biri, eğitim sisteminden beklediklerimizle onu gerçekleştirecek olanlarla ilgili algımız arasındaki çelişkidir. Eğitim sisteminden beklediklerimiz bir ülkenin kaderini belirleyecek kadar büyük ama onu gerçekleştirecek olanlarla yönelik algı bir o kadar küçük. Bu çelişkiyi ortadan kaldıramadığımız sürece diğer sorunları konuşmak, teoriler üretmek, köklü bir çözüm getirmeyecektir.Bu saptamayı açmak için şu soruyu sormamız gerekli: Eğitim-öğretim işi nerede yapılıyor? Öğretmen ve öğrencinin yüz yüze olduğu yerlerde. Buraların adı okuldur, sınıftır. Yukarıda alıntıladığım beklentilerin temeli önce sınıfta atılır, okul ve çevresiyle geliştirilir. Eğitim adına ne yapıyorsak, önce sınıfta, öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişkinin başarısı içindir. Bakan, bakanlık, il ve ilçe müdürlüğü, okul müdürü, müfettiş, veli, hizmetli, memur sınıfın dışındaki herkes, sınıftaki ilişkilerin başarısına hizmet eden kişilerdir. Oysa eğitim yönetimi anlayışımız bununla tamamen çelişmektedir. MİLLİ EĞİTİM BAKANIBAKANLIK MÜSTEŞARIGENEL MÜDÜRDAİRE BAŞKANIİL M.E. MÜDÜRÜİLÇE M.E. MÜDÜRÜŞUBE MÜDÜRÜMÜFETTİŞMÜDÜRMUAVİNÖĞRETMENMEMUR HİZMETLİ Bugünkü eğitim yönetimi yaklaşımımız, tepesi üzerinde yürüyen bir insanın durumuna benzemektedir. Elbette ki böyle yol almaya kararlı birinin hemen yorulması, düşmesi, tökezlemesi, etrafındakilerin üzerine yıkılması olağandır. Eğer bu sıralama garip gelmiyorsa, öğretmenlerin ikinci iş yapmaya mahkum edilmesinden, ek ders ücretlerinin yetersizliğinden, hizmetiçi eğitimlerden yararlanamamasından, akademik bilgilerinin güncellenmemesinden vb aklınıza ne geliyorsa ondan bahsedelim. (Kariyer basamaklarında yükselme uygulaması ile öğretmenin altında sözleşmeliler, üzerinde uzman ve başöğretmenler yer almaktadır. Öğretmenin yeri bu piramitte yükselmiş oluyor mu takdir sizin.)Türkiye’de eğitim yönetimi, öğretmenlik mesleğini ortadan kaldırmakta, öğretmen adı altında sınıflarda görevlendirilen memurlara dönüştürmektedir çünkü öğretmenin hiyerarşik yapılanma içindeki yerini doğru olarak belirlenmemiştir. Anadolu Eğitim-Sen olarak biz bu yapılanmanın piramit değil çember oluşturması gerekliliğine inanmaktayız. Milli Eğitim Bakanlığı “Öğretmen Yeterlilikleri” başlıklı bir çalışması bulunuyor. Öğrenciyi Tanıma Öğretimi Plânlama Materyal Geliştirme Öğretim Yapma Öğretimi Yönetme Başarıyı Ölçme ve Değerlendirme Rehberlik Yapma Temel Becerileri Geliştirme Özel Eğitime Gereksinim Duyan Öğrencilere Hizmet Etme Yetişkinleri Eğitme Ders Dışı Etkinliklerde Bulunma Kendini Geliştirme Okulu Geliştirme Okul-Çevre İlişkilerini Geliştirme *14 konu başlık altında öğretmende olması gereken 200’ün üzerinde özelliğin sıralandığı bir çalışmadır. Şimdi soralım, eğitim yönetiminde öğretmenin üzerinde bulunan görevlerden hangisinde bu çapta yeterlilik aranmaktadır?Öğretmenlik, öğretebilme, karşısındakinin bilmesini sağlamaya indirgenebilecek iş değildir. Bu mesleğin, sanatsal bir yönü var. Yaptığımız işin idealist olma ve sabırlı olma yönü vardır. Öğretmeni sınıfa girmeden önce uzmanlaştırmak zorundayız. İnsanlar üzerinde deney yapmamalıyız. Bu gün ne yazık ki pek çok “öğretmen” öğretmenliğini öğrenciler üzerinde deneyerek öğreniyor. Verdiğimiz hasara “eğitim zayiatı” mı diyeceğiz?Nerede öğretmenlerin sorunları konuşuluyorsa orada, haklı olarak Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik bir öykünmeye tanıklık ederiz. Cumhuriyetimizin en genç ve kuşkusuz en başarılı Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’dir. Bakanımız 1928-29 eğitim-öğretim yılı başında, yeni mezun öğretmenlere yazdığı mektupta şunları söylüyordu: "Oraya varır varmaz yol donatım bedelini de alacaksın. Yollarda yardımda bulunmaları için Milli Eğitim yetkililerine gerekli emir verilmiş olduğundan, istasyon, terminal gibi yerlerde yakalarında yıldız bulunan görevliler seni bekleyecek, rehberlik edeceklerdir”. Ülkenin ağır ekonomik şartlarına rağmen maaş, yolluk, sağlık giderleri ve benzeri özlük haklarının karşılanmasında çok duyarlılık gösterirdi. Aynı duyarlılığı göstermeyen sorumlulara hoşgörülü olmazdı. O, öğretmenlerin maaşının zamanında ödenmesinde duyarlı olmayan bir valiyi, "Öğretmen ve eğitime böyle saygı ve ilgi duymayan bir vali ile çalışamayacağım" diyerek görevinden alabilmiştir. Ki aynı dönemde bir öğretmenin aldığı maaş, valilerinki ile eşdeğerdi. Bu gün bir öğretmenin maaşı aynı derecedeki valinin maaşının çeyreği bile değildir. Maaş, yolluk, sağlık giderleri, eğitime yön verme açısından 80 yıl öncesini arıyor, anıyor olmak üzücüdür.Ne oldu da yokluklar içindeki bir cumhuriyetin öğretmenine verdiği önem ve ona bağlı olarak öğretmenin sosyal statüsü zaman içersinde azaldı ve hatta yok olma noktasına geldi. Cumhuriyet Türkiye’sinin inşa edildiği günlerden daha zor bir şartlarda olmadığımıza göre öğretmen niteliği, eğitimi için, ekonomik ve sosyal statüsü için yatırım yapmak, öncelikler arasında üst sıralarda tutmaktan neden vazgeçtik? Japonya’da yapılmış geniş çaplı bir araştırmaya göre eğitimden ve onun en önemli bileşeni olan öğretmenler üzerinden yapılan her bir birim tasarrufun orta vadede ekonomiye 7 birim zarar olarak yansıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Türkiye’de 1950 lerden başlayarak yürütülen neoliberal politikalar, eğitimin ülke ekonomisine yük olarak algılayan yaklaşımlar yüzünden topluma fatura edilen zararı somut olarak paylaşıyoruz.Bakmayın Türkiye’nin “uluslar arası öğretmen hakları bildirgesine” imza atmış olmasına, “Devlet Memurları Kanunu” gibi koruyucu, kollayıcı bir kanunun sağladığı güvenceye veya “Milli Eğitim Temel Kanununda” düzenlemelere... Öğretmenlerin bu ülkede ve birçok ülkede mesleklerinin getirdiği hakları yoktur.Doktor, hijyen koşulları sağlanmamış, gerekli aletler hazırlanmamış, kendisine yardımcı olacak kişiler hazır hale gelmemiş bir ortamda, “ben bu ameliyatı yapmıyorum” diyebilir mi? Bir yargıç, göreceği davada alacağı en doğru karar için gerekli bilgiler dosya konmadan, tanıkları dinlemeden, davayı tamamlayabilir mi? Kendisine bunu yapacaksın dendiğinde, ben bu davadan çekiliyorum diyebilir değil mi? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Doktor, ameliyatı yapmıyorum diyebilir, yargıç davadan çekilebilir.Benzer bir durumu, öğretmenler açısından düşünelim. 50 kişilik bir sınıf, çocuklar oturacak yer bulamıyor. Öğretmen, bu koşullarda ben ders yapamam diyebilir mi?
* Öğretmenin makul mevcutlu sınıflarda ders yapma,
* İşiyle ilgili hazırlıkları okulda ve uygun ortamda yapma,
* Yeter derecede eğitim materyalleriyle donatılmış bir ortamda ders yapma,
* Normal bir yaşam sürdürecek kadar ücret alma,
Ders programlarının ve öğretim yöntemlerinin belirlenmesinde ve okulda eğitimle ilgili alınacak kararlarda söz hakkı ve belirleyici olma gibi hakları olmalıdır. Demek ki önce öğretmenlerin herkesçe kabul edebilen açık seçik tanımlanmış hakları olacak. Bunun içinde önce, öğretmenliğin bir meslek olarak kabul edilmesi gerekir. Herkes birilerine bir şeyler öğretebilir, iyi bir mühendis, bir matematik öğretmeninden matematiği daha iyi bilebilir ve öğretebilir. Biz ısrarla öğretmenlik mesleğini, öğretebilme fiili üzerinden tanımlıyoruz. Zaten adımız da buna uygun. Öğretmenlikte, öğretebilme, işin sadece bir yönüdür. Öğretmenlik, öğretebilme, karşısındakinin bilmesini sağlamaya indirgenebilecek iş değildir. Bu mesleğin, sanatsal bir yönü var. Yaptığımız işin idealist olma ve sabırlı olma yönü var. Aşağı yukarı her meslekte, yapılanlarla alınan sonuçları doğrudan görebilme şansımız var. Oysa bir 40 dakikalık Biyoloji dersine girmiş, programdaki kazanımlara yönelik olarak dersini işlemiş bir öğretmenin, bu kazanımları yaptığı ölçme ve değerlendirmeyle doğrudan öğrencide istendik davranışlara dönüştüğünü görebilmesi mümkün olmayabilir.Giderek yaygınlaşan bir başka yaklaşımda okulun market, öğrencinin müşteri, öğretmenin de bu talebi karşılayan olarak tanımlanmaya çalışılması, öğretmenin müşteri memnuniyetine göre değerlendirilmesidir. Hiçbir yapı var oluş nedeni ve başarı gerekçesiyle Milli Eğitimin sisteminin başarısız olmasından beslenmemelidir. Buna özel okullar, dershaneler ve sendikalar da dahildir.Kimi ülkelerde eğitim, kendiliğinden piyasa koşullarına göre şekillenmiş, dolayısıyla arz ve talep kendi içinde bir çözüm üretmiştir. Oysa ülkemizde, eğitim talebini de arzı da devletin kesin çizgilerle biçimlendirdiği açıktır. Bu yaklaşım, Cumhuriyetimizin öğretmen algısıyla tamamıyla ters düşmektedir. Öğretmenliğin, kendisinin uzmanlık mesleği olduğunu reddedip kendi içinde uzmanlık aşamaları yaratmakta, sözleşmeli, kısmi zamanlı, vekil öğretmen gibi olağan durumların dışında devreye sokulacak çalışma biçimlerini yaygınlaştırmaktadır. Bu anlayışın getirdiği düzenlemeler, öğretmenlik mesleğini, işçi statüsüne indirgemektedir.Ülkenin var olan kaynaklarının nereye aktarılacağı bir tercih meselesiyse, sistem değişikliği için yapılan harcamalar, bilgisayarlar ve ücretsiz ders kitaplarına gelinceye kadar akademik, ekonomik ve sosyal açıdan yoksunluk içindeki öğretmenlerin önceliği gözetilmelidir. Sizlere kredi kartı mağduru olan öğretmenlerden, boşanma oranlarından, hangi ek işlerde çalıştığımızdan söz etmek yerine sendikamız tarafından gerçekleştirdiğimiz bazı anketlerin sonuçlarını paylaşacağım: Akademik açıdan mesleki yeterliliğinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeterli Buluyorum 14.42% (31)
Desteklenmeye İhtiyacım Var 13.95% (30)
Yeterli bulmuyorum 23.26% (50)
Toplam oy: 111Öğretmen olduğunuz için pişman mısınız?
EVET 47.10% (65)
HAYIR 32.61% (45)
KARARSIZIM 20.29% (28)
Toplam Oy: 138Öğretmen Kariyerinin Sınavla Belirlenmesini Nasıl Buluyorsunuz?
Olumlu 10.00% (11)
Olumsuz 75.45% (83)
Kararsızım 14.55% (16)
Toplam Oy: 110
Geçiminizi Nasıl Sağlıyorsunuz?
Yalnız öğretmen maaşıyla 27.79% (117)
Eşimin, ailemin katkısıyla 30.64% (129)
Özel dersle veya dershanede çalışarak 20.90% (88)
Öğretmenlik dışı ek iş yapıyorum 20.67% (87)
Toplam Oy: 421 Psikolojik olarak kendinizi nasıl buluyorsunuz?
Son derece sağlıklıyım 13.54% (31)
İdare ediyorum 31.44% (72)
İyi değilim 35.81% (82)
Berbat durumdayım 18.34% (42)
Toplam Oy: 229 Her türlü enstrüman yetersiz veya mutsuz bir insan elinde anlamsızlaşır. öğretmenden ne beklediğimizi, öğretmenliğin nasıl bir meslek olduğunu, bu mesleğin kendine özgü haklara sahip olup olmadığını, eğitim yönetimindeki yerini ve öğrencilerle kuracağı ilişkinin nasıl belirlenmesi gerektiğini çözümlemeden, öğretmenin karşılaştığı sorunlara köklü çözüm getiremeyiz. Biz öğretmenler kuşkusuz var olan sorunların bileşeniyiz. Çözümlerin de paydaşı olmak zorundayız. Öğretmenlerin Akademik Sorunlarına Yönelik Öneriler
* Öğretmenlik Herhangi birinin yapabileceği sıradan bir iş değil, uzmanlık gerektiren bir meslektir. Öğretmenin eğitilme süreci meslek içinde de devam etmelidir.
* Eğitim Sistemi ve öğretmen yetiştirme konularında iktidarlara göre değişmeyecek milli bir politika oluşturulması gerekmektedir.
* Öğretmen alımı tek kaynaktan yapılmalıdır.
* Öğretmen yetiştirme ve istihdam etme konularında ulusal ihtiyaçlarımız üzerinden bir planlama yapılması, bu ihtiyaca cevap olacak şekilde YÖK ve MEB nın uyumlu çalışması gerekmektedir.
* Eğitim Fakültelerine kaynak ve kadro aktarımı yapılmalıdır.
* Öğretmen adaylarının fakültelere yerleştirilmelerinde ÖSS başarılarının yanı sıra, mesleğe yönelik ilgi ve yatkınlıkları, anadili kullanma becerileri, sözlü- yazılı iletişim becerileri gibi kriterler açısından bir ön seçmeden geçirilmesi, ya da ilk yılın sonunda sayılan niteliklere sahip olamayan aday öğretmenlerin fen-edebiyat fakültelerine yönlendirilmeleri uygun olacaktır.
* Öğretmen yetiştirme sürecindeki uygulama derslerinin not ortalamasına katkısı teorik olanlardan yüksek tutulmalı, bu derslerin sayısı ve süresi arttırılmalıdır.
* Okullardaki uygulamalar, stajlar ciddiyetle yapılmalı, değerlendirilmeli, başarı sağlanıncaya kadar sürdürülmelidir. Bu çalışmaya rehberlik edilen öğretmenlerin eğitilmiş olması da şarttır.
* Öğretmenlik diplomasını bu şartlarda almış olan birinin KPSS ya da “alan sınavına” sokulması doğru değildir.
* Atamanın ilk gününden başlayarak emekliliğe kadar rehberlik ve hizmet içi eğitim sürdürülmeli, öğretmen kendi öğrencileri tarafından değerlendirilmelidir.
* Eğitim Sendikalarının kendi üyelerine yönelik eğitim çalışmalarını düzenlemesi, tecrübe ve bilgi paylaşımı kanallarını oluşturması gerekir.
Ekonomik ve Sosyal Sorunlara Dair Öneriler
* Genelde devlet bütçesi, özelde de milli eğitim bütçesi daha akılcı ve ekonomik kullanılmalıdır. Burada öncelikleri ve kaynakları iyi belirlemek, popülist ve politik yaklaşımlardan uzak kalmak yerinde olacaktır.
* Ülkemizin geleceğinden tasarruf edemeyiz. Eğitimde kalite aynı zamanda bir maliyet sorunudur. Eğitimde en etkili unsur olan öğretmenleri, yaptıkları işin önemine uygun olan ekonomik şartlara kavuşturmamız gerekir.
* “Eşit işe eşit ücret ve özlük haklar” ilkesi uygulanmalıdır. Bu anlamda sözleşmeli öğretmenlik uygulamasına son verilmelidir.
* Ek ders ücretleri üzerinden bir iyileştirme kalıcı ve adil bir çözüm değildir. Öğretmeni tam gün okulda aktif kılacak bir çalışma ve maaş düzenlemesi gerekir.
* Doğum izinleri, evlilik, çocuk, süt, kira yardımı gibi uygulama ve ödentiler insan onuruna ve hayatın gerçeklerine uygun hale getirilmelidir.
* Öğretmenlerin kendi çocuklarına okul öncesi eğitim aldırabilmeleri sağlanmalıdır.
* Okul nöbet görevleri mutlaka ücretlendirilmelidir.
* İdarecilere “ek ders” adı altında ücret tahakkuk ettirilmesi yerine makam tazminatı, fazla mesai gibi kalemlerde ödeme yapılmalı, ikili eğitim veren kurumlardaki idarecilerin mağduriyeti giderilmelidir.
* Günümüz şartlarında idarecilerin derse girme zorunlulukları kaldırılmalı ya da okullara “işletme müdürleri” atanmalıdır.
* Öğretmen ve idarecilerin okul ihtiyaçları için kaynak yaratma sorumlulukları-zorunlulukları ortadan kaldırılmalıdır.
* Yönetici atamalarında liyakat gözetilmeli, vekaletle kurum yönetilmemelidir.
* Kadro ve özlük hakları devletçe karşılanan fakat geçinemeyen öğretmenlerin aynı zamanda özel kurumlarda ücret karşılığı çalışmaları her üç taraf için de doğru değildir.
* Grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar düzenlenmelidir.
* Kadın eğitimcilerin eğitim yönetimine daha fazla katılmaları sağlanmalıdır.
* Siyasi partiler sendikalar üzerinden kadrolaşmaktan vazgeçmelidir.
* Yalnız öğretmenlere değil tüm kamu personeline siyaset yapma hakkı verilmelidir. Bu hakkın verilmesi hem parlamento hem de sendikalar açısından yarar sağlayacak en azından siyaset yapma ihtiyacı sendikalar üzerinden yapılmamış olacaktır.
* Öğretmenin toplumsal statüsünü ve öğrenciler üzerindeki etkisini değersizleştirecek demeç, haber ve yorumlar yerine özendiren ve yücelten iyi örnekleri gündeme taşımak gerekir.
* Kariyer basamaklarında yükselmek için kıdem, yüksek lisans ve doktora çalışmaları, alınan hizmet içi eğitim sertifikaları, öğretmenin başardığı proje ve çalışmalar, ürünler gözetilmelidir. Öğretmenin kendini geliştirmesini özendirecek kariyer ve ekonomik iyileştirmeler sağlanmalıdır.
* Yeni müfredat ya da reformlar için öğretmenlerin, sendikaların görüş ve katılımlarına daha çok yer verilmesi projelerin içselleştirilmesine ve başarılmasına katkı sağlayacaktır.
* Sınıf ortamında başarısızlığı kanıtlanan eğitimcilerin, hizmet içi eğitime alınması, rehabilite edilmesi, bu sürede sınıftan uzak tutulması gerekir.
Cumhuriyet Türkiye’sini Başöğretmenimiz Atatürk’ün izinden koruma ve yüceltme ülküsünde olan öğretmenlerin, şartları ne olursa olsun sınıflarında aydınlık nesilleri yetiştirmeye devam edeceğine duyduğum inançla hepinizi selamlıyorum.
Cansel GÜVEN Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı.
Türkiye Özel Okullar Birliği “Öğretmen Eğitimi Sempozyumu” 03 Şubat 2007 ANTALYA
17/02/2007
Cansel GÜVEN
guven@aes.org.tr