Yeni ve özgün bir yönetim sistemine geçiş ile birlikte eğitimden, ekonomiye, sağlıktan güvenliğe, ihalelerden imara, iç işlerinden dış işlerine… her konuda en yetkili cumhur başkanımız hükümetin gelecek 100 günlük programını açıkladı. Diğer tüm başlıklarla ilgisini yadsımadan, yalnızca eğitim başlığındaki hedefleri yorumlamaya çalışacağım. Çünkü liyakat bunu gerektirir.
Doğrudan eğitimle ilgili programda 20 bin ek öğretmen ataması en dikkat çekici başlık. Sözleşmeli istihdamın tüm sakıncalarına ve seçimler öncesi vaat olarak bile anılmamasına rağmen 100 günlük programa alınmasında kamuoyunun eksilmeyen baskısı ile yeni milli eğitim bakanına yönelik olumlu beklentilerin etkili olduğunu düşünüyorum. Okulların açılmasına yetişebilecek bir program maddesidir. 2017 KPSS sonuçları gözetilir, mülakat saçmalığında diretilmezse hayrını görürüz. Gelecek diğer 100 günlerde de 20 şer bin atama ile sürdürülmesini yürekten diliyorum.
Yurt kapasitelerinin 75 bin öğrenciyi daha alacak şekilde arttırılacak olmasını “yatırımlar başladı, tamamlanmak üzere” diye okumak lazım. Kimi vakıf ve derneklerin halihazırdaki yatırımları bu kapsamda ise hükümetin programı içinde anılmamalıdır. Devamında vakıf ve dernek yurtlarına barınma/beslenme desteği verileceğini söyleyen sayın cumhur başkanına hatırlatmak isterim ki; asıl olan devletin asli görevini yerine getirmesi, öğrencileri devlet güvencesinde barındırması, özel yurtları da aynı titizlikle denetlemesidir. Özel yurt yalnızca yüksek öğrenim için düşünülmeli, devlet yurdu gibi çalıştığından emin olunmalıdır.
Programda yer alan 30 bin okula birer polis görevlendirilecek olmasını pilot uygulama olarak düşünebiliriz. Kimi ülkelerde okul polisi uygulamasının yararları görülmüş olsa da pedagojik ve okul iklimine yansımaları açısından oldukça tartışmalı bulunduğunu hatırda tutmalıyız. Silahsız ve görece sivil bir üniformayla daha küçük bir örneklem içinde (300 okul) denenebilecek okul polisi uygulamasının sonuçları bileşenleriyle değerlendirilmelidir. Değilse; yeni öğretim yılında okullara 20 bin öğretmen, 30 bin polis atıyor olmak izah edilemez.
Tamgün eğitim oranlarında 3 puanlık artışla 71 e ulaşmak mütevazı bir hedef. Sabık bakan YILMAZ, tüm okullarda tam gün eğitime geçileceğine dair vaatlerini gidici olduğunu gözeterek vermiş olmalı. Yalnız LGS sonuçları bile örgün eğitim dışında kalan (bırakılan) öğrenciler için tam günden ikili eğitime geçişi zorunlu kılacak bir manzara oluşturuyorken mevcut oranı korumak dahi başarı sayılabilir. Bekleyip göreceğiz.
100 günlük programda anılan profesyonel okul yönetimi Sayın Erdoğan’ın geçmiş söylemlerinde yer alan “profesörden okul müdürü olur” çıkışıyla ilintili olabileceği gibi yeni Bakan Sayın SELÇUK’un özel okul tecrübeleriyle de ilgili olabilir. Tek bir gün öğretmenlik yapmamış, kurumunu kârlı bir şekilde yönetmiş kimi kolej müdürleri, mütevelli heyeti başkanları devlet okullarına örnek olabilir mi? Devlet okullarına görevlendirilecek “profesyonel” müdürlerin liyakati, maliyeti, hizmetlerinin mahiyeti ne ola ki diye düşünmeden edemeyiz.
Hükümetin 100 günlük programında yer bulan ölçme ve değerlendirmede yeni sistem inşasını anlamlı buluyor, 100 gün yetmez diyorum. KHK ile tarihe karışan şura geleneğini yeni bir şuur ve belki adla yeniden toplamak, tüm bileşenleriyle uzun uzadıya çalışmak gerekir. Eğitimin niteliğini kalıcı ve doğru bir şekilde yapılandırmadan ölçme değerlendirmeyi konuşmak abestir. Her durumda 100 günden fazlasına ihtiyacımız var.
Öğretmenlerin lisansüstü eğitime yönlendirileceği müjdesi ise alkışı hak ediyor. Öğrenim özründen yer değiştirmeyi yönetmeliklerinden çıkaran MEB binlerce öğretmeni Anayasal haktan mahrum bırakmış, başlamış yüksek lisans ve doktora eğitimleri yarıda kalmıştı. İlk adım kadrolu, sözleşmeli ayrımı olmaksızın eğitim hakkını da içeren bir yer değiştirme yönetmeliği değişikliği olursa bu program maddesi hayata geçer.
Öğrenci yetenek ve becerilerini tespit için bakanlıklar arası işbirliği ile bir sisteme gidilmesi aynı şekilde umut verici bir adım. Anılmayan üstün zeka ise çağın en değerli hazinesi. Çoğu kez yetenekle karıştırılan üstün zeka, çoklu türleri ile yeniden ele alınmalı, bu branşın öğretmenlerinden (ki atanamıyorlar, branşlarında çalışamıyorlar) mutlaka gereğince yararlanılmalıdır.
Kimi kütüphanelerin millet kıraathanesine dönüştürülmesine kek ve tabela eklentisi olarak bakıyor, Milli Kütüphanemizin akıbeti ne olacak diye düşünmeden edemiyorum.
1001 lise veya üniversite öğrencisinin projesine (maddi?) destek verilecek olması güzel, okul ve üniversitelerin açılış tarihleri de düşünüldüğünde proje/öğrenci seçimi sıkışacağından değerli hocalara çok iş düşecektir.
Eğitim başlığında anılmasa da sosyal yardımdan ziyade istihdam hedefini ortaya koyan cumhurbaşkanımız, yaygın eğitimi, mesleki eğitimi hatırlamış, bir cümle ile de olsa 100 günlük hedef içine yerleştirmiştir. Mesleksizlik, zorunlu eğitim ve hatta üniversite eğitimi sonrasında bile süregelen kronik sorunumuz. Yaşadığımız ekonomik, sosyal, toplumsal nice sorunun temelinde dahi “ne iş olsa yapacak, her işten az az anlayan” yurttaş profilinin izini sürmek mümkün. Yalnızca öğretmek değil, eğitmek üzerine kurulacak bir sistem ürünleri ile hepimizi tatmin eder. 100 günde başarılamaz ama başlatılabilir.
Mucize diyetler vardır. 7 günde 3 kilo, 1 ayda şok zayıflama gibi, sezonunda alıcısı çoktur. Ehil bir diyetisyen yerine çakma bir uzmana uyarsanız kilo diye su hatta kas kaybedip sağlığınızdan olabilirsiniz. Tedavinin ne kadar süreceğinden çok sürece, yönteme odaklanmak en akılcı olanı. Devlet yönetiminde de mucize reçetelere bel bağlanmaz. Doğru teşhis, doğru tedavi ve ehliyet. Eğitirken de, yönetirken de İhtiyaç listesi bu. Varsın 100 değil 1000 gün sürsün, iyileşmeye ihtiyacımız var.
Cansel GÜVEN