Deniz feneri dosyası, ekonomik kriz, işsizlik, iç ve dış politikadaki beceriksizlikler, yolsuzluklar, hepsini hafızada gerilere itmek için müthiş bir enstrüman; ERGENEKON!
Toplumun gerçek sorunları ve gündemi 11. dalga ile yine güme gitti. Bu dalgada Türkiye'nin en büyük ve köklü işçi sendikası olan Türk Metal Sendikası'nın genel başkanı Sayın Mustafa Özbek, genel başkan yardımcıları Mecit Hazır ve aynı zamanda Türk-İş Merkez Yönetim Kurulu üyesi Pevrul Kavlak ile birlikte ART de gözaltına alındı. Sendikalar tıpkı medya organları gibi toplumun gözü, kulağı, çözüm ortaklarıdır. Yalnızca faşist rejimlerde susturulur, baskı altına alınırlar. Geçiş dönemlerinde satın alındıklarını da görürüz. Bizde satılık olanlar bitti, numune olarak kalan birkaç erdemli yapı yağmalanıyor.
Gözaltının resmi gerekçelerini henüz gözaltına alınanlar bile bilmezken masumiyet karinesi üzerine ahkam kesmek istemem. Bilgiyle hareket etmek gerekirse Türk Metal ve ART binalarında konuk olmuş, Özbek başkan ve sendika çalışanlarıyla aynı karavanayı yemiş biri olarak kendimde söz söyleme hakkı buluyorum. AES i yeni kurduğumuz günlerde büyük olmayı haklı olmakla karıştıran televizyonlar bizi görmezden gelirken ilk tv konukluğum ART de oldu. Ne hatırlı biri girdi araya ne de biz ricacı olduk. Yaptığımız basın açıklamaları tüm basın kuruluşlarına gittiği gibi ART ye de fakslanıyordu. Haber niteliği taşıyan açıklamalar bizden bahsedilmeden büyük gazetelerin ilk sayfalarını süslerken, AES adı anılmıyor, kendi muhabirlerinin gazetecilik başarısıymış gibi sunuluyordu. Hatta aynı başlık ve içerikle noktası virgülüne iki büyük gazeteye manşet olduk, adımız hariç. O günlerde yazılarımızı okudukları ve değer verdikleri için davet edildim ART ye. Sonra diğer bir çok kanala konuk olduğumda yapılan rica-uyarılar, bant çekim, sansür,…hiçbir sınırlama olmadan konuşabildim.
O konukluktan sonra Sayın Özbek beni tanımak istemiş, bir sabah kahvesine davet edildim. Gerekçesi ve içeriği hakkında endişelenerek gittiğim o görüşmeden önyargılarım için utanarak ayrıldım. Benim sendikacılığa kalkışmamı sorgulayarak başlayan konuşma bir baba-kız sohbetine dönüşüverdi. İkinci el mobilyalarla döşeyerek, evden gelmiş bardaklarda çay içtiğimiz sendikamızın ardında öğretmenler odası dışında bir güç olmadığını anladığında gözleri doldu. Sınıfların, partilerin sendikası olmayın, “hizmet sendikası olun” dedi. Türk Metali var ederken evini ipotek ettiğini, her türlü zorluğa ve yalnızlığa rağmen ilkelerinde direnerek bu günlere geldiğini anlattı. Sendika üyeleri arasında farklılıkları gözeterek örgütlenen, marjinalleşen sendikalardan bahsettik. Ortak nokta bağımsız bir Türkiye, Mustafa Kemal Atatürk’ün temel ilke ve devrimlerine koşulsuz bağlılık olmalıydı. Planlanan zamandan çok daha sonra yanından ayrılırken birlikte kütüphanesine uğradık. Elleriyle seçtiği kitaplardan biri Nutuk, diğeri de Çılgın Türkler’di. Zor ve onurlu bir mücadele için başarılar dilerken bana “kızım” diyen Özbek’in elini öptüm. Siyasi görüşlerimizin örtüşüp örtüşmemesinin önemi yoktu, bu vatanı sevmek ve borçlu hissetmekle ilgili duygudaşlık yaşıyorduk.
Üzerinden iki yıl geçti, bu süreçte AKP iktidarının sendika ve kanal üzerindeki baskısına ve onurlu direnişlerine şahit oldum. Sendika ve kanal çalışanlarının ücretlerini ödemesinde sıkıntılar yaşadığını, çalışanların fedakarca sabrettiğini biliyorum. Yöneticilerinin mütevazı evlerde oturduğu, evlatlarını devlet okullarında okuttukları da bilinmekte. Hiç birinin gemiciği, enerji santrali, fabrikası yok. Sendikanın iştah kabartan neyi varsa hepsi üyelerin hizmetinde. Trilyonluk gelirlerine rağmen üyeleri için bir yer yatağı almayan kamu sendikaları bir tarafta, üyelerine beş yıldızlı otellerde tatil ve eğitim olanağı sunan, çocuklarına burs veren Türk Metal öte yanda.
Ben sendikacılık üzerine bir gözlem yapma, ders alma olanağı buldum, bundan gayrı ve bundan büyük bir kazancım olmadı, olamaz. Bu tanışıklık bana ne yük ne ödüldür. Fildişi kulelerde olmak yerine, kendini hem üyelerine hem de yola henüz çıkmış sendikacılara açan özel birinden söz ediyorum.
Dokunulmaz oldukları halde korkan ve susan siyasilere inat doğru bildiğini konuşan bir önder ÖZBEK. Bunun için bedel ödenecekse, borçlu kalmaz. Önce hukuka sonra tarihin şefkatli ellerine güveniyorum. İkisi de bizi yargılayacak…
24/01/2009
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı