İnsanlık tarihi kadar eskidir yalan. Büyüğü-küçüğü, beyazı-karası vardır ve herkes mutlaka söyler. Sosyal hayatın ya da nezaketin zorunlu bir aracıdır. “Çok güzel olmuş”, “hayır rahatsız etmediniz”, “memnuniyetle” derken kendimizden fedakarlık ederek yalan söylediğimiz olmuştur mutlaka. Peki devlet yalan söyler mi?
Ulusal çıkarlar söz konusu olduğunda doğruları saklamak, az biraz çarptırmak anlaşılabilir bir durumdur. Peki hükümet edenler böyle bir gerekçe olmaksızın gözümüzün içine baka baka yalan söylerse?
Ülkemde eşitlik koca bir yalan! Tıpkı eğitimin parasız ve zorunlu olmuşu gibi. Zenginler ve olmayanlar kendi aralarında eşit. Devletin okulunda öğretmenler de eşit değil tıpkı öğrencileri gibi. Uzmanı var, kadrolusu var, sözleşmelisi, ücretlisi var. İdareye yakını-uzağı var. Sendikası makbul olanı-olmayanı var. Bu çeşitlilik içinde bir tek eşitlik yok oğlu yok! Ülkemin 15 milyon öğrencisi, 30 milyon velisi, 1 milyon eğitim çalışanından sorumlu bir de bakanı var. Doç. Dr. Hüseyin Çelik. Buyuruyor: “Öğretmenlerimiz arasında bağlı oldukları sosyal güvenlik ağı dışında hiçbir farklılık yoktur, hepsi eşit haklara sahiptir!” diye.
Mazeretiyle yer değiştiremeyen, ailesi parçalanmış, sözleşmesi yenilenmemiş, yıllardır vekaleten çalıştığı okulun kapısına konmuş olan binlerce örneği bir kenara koyuyorum. Yeni doğum yapmış bir sözleşmeli meslektaşımın çığlığını paylaşıyorum sizinle;
"Ben ….İli, ….İlçesinde ……. İlköğretim okulunda sözleşmeli sınıf öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Ağustos ayında doğum yaptım ve 25 eylül itibariyle doğum iznim bitti. Ancak Doğum sonrası aylıksız izin isteğim reddedildi. Dolayısıyla 2 aylık bebeğimden ayrılıp ya görevime devam edeceğim ya da istifa edeceğim. İşin tuhaf yanı ise sayın bakanımız sözleşmeli öğretmenin özlük hakları açısından kadrolu öğretmenlerden bir farkı olmadığını söylüyor. Gerçekte kadrolulara tanınan doğum sonrası ücretsiz izin sözleşmelilere tanınmamakta. Buradan şöyle bir sonuç çıkıyor: sözleşmeli bayan öğretmenler doğum yapmamalı. Binlerce bayan sözleşmeli öğretmen olduğunu düşünürsek bu bizim için son derece elzem olan bir durum olması ortada. O zaman sormak istiyorum; kadroluların bebeği anne sütüne, sıcaklığına ihtiyaç duyuyor da, sözleşmelilerin bebekleri duymuyor mu?”
Öğretmenimin adı ve adresi bende saklı. Henüz tattığı annelik duygusunun sevincini yaşayamadan, mesleği ile bu kutsal duygu arasında tercih yapmak zorunda kalmış olması ne acı. 2 ay = 8 hafta eder. Bir evcil hayvanı yavrusundan ayırmak için bile çok kısa. Yıllarca öğretmen olabilmek için emek harcamış, sınavlara, sıralamalara girmiş, ucundan kıyısından sözleşmeli de olsa “öğretmen” olmuş bu insan ne yapsın şimdi? Bakan ama görmeyen, gözümüze baka baka “eşitsiniz” diyen bakana ne desin?
Kimse canından olanı, 8 haftalık bebeğini bırakıp sınıfa döndüğünde öğrencisine yararlı olamaz. Bir hukuk devletinde bebeği ile kalmayı tercih ettiği için kimse işinden olmaz. Kadrolu memurların bu 6 aylık izni ücretsizdir. Yani tıp ve bilimin ilk 6 ay anne sütü ve bakımı şarttır demesine rağmen anne memurlar maaşsız bırakılarak cezalandırılmaktadır. Bunun ayıbına sözleşmeli annelere ve bebeklerine yapılan zulmü ekleyin. Adına “adalet” sıfatı ekleyen partinin bakanına sorun bakalım; “adaletiniz bu mu?”
Yalan söylediniz sayın bakan, yalan söylemektesiniz. Biz reva gördüğünüz cefalar da bile eşit değiliz!
03/10/2007
Cansel GÜVEN