En karanlık an güneş doğmadan önceki andır. Yüzeye çıkmak için dibe vurmak gerekir. İçinde olduğumuz ve müdahale edemediğimiz karanlık için iyimserim. Dibe doğru gidiyoruz, öyleyse umut var.
Okuduğumuz her gazetede, izlediğimiz her tv kanalında ayrı bir senaryoya takılıyoruz. Ruh halimiz de ona göre değişiyor. Komplo teorilerinin bini bir para. Eli kalem tutan, okumayı sökmüş herkesin özgün bir teorisi var. Zengin hayal gücüyle beslenen bu teoriler dost sohbetlerinin de mezesi.
Benim de bir teorim var, hatta iki adet. İlki bugünkü duruma dair, diğeri bir sonraki sahneye yönelik. Mademki atış serbest, sigara yasaklı her kahvehanedeki her yurttaş kadar ben de teori üretme hakkımı kullanacağım…
Öncelikle üç-beş hamle sonrasını planlayan derin ya da sığ örgütlerin varlığına inanmıyorum. Ulusal ya da uluslar arası çıkar örgütleri ve onların Türkiye için net hedefleri olabilir ama bu hedeflere dair incelikli senaryoları yok bence. Taraflar topa gelişine vuruyor gibi. Çekişen yapılar diğerinin hamlesine göre pozisyon alıyor. Senaryo doğaçlama yazılıyor. Ne yazanlar çok zeki, ne de oynayanlar çok yetenekli. İzleyenleri çok salak kabul etme ortak noktasında günlük kararlar ve anlık tepkilerle hareket ediyorlar. Oy olarak değeri artan-azalan yapılara bakıp derinlere dalmaya hacet yok, insanların sığ egoları, fani yetenekleri kadar basit her şey. Arınç’ın mahallesinde üst düzey subayları dolaştıran aracın er şoförünün kendi babasıyla telefonda dertleşmesi kadar kolay bulanıyoruz. İnsan kadar basit. Aynı mahallede sevgilisiyle arabada sevişirken polise yakalanan çiftin durumu kadar insani ve tesadüfi.
Biz daha karmaşık ve karanlık olan tezleri yeğliyoruz. Kendimizi ve ülkemizi önemli hissetmemizi sağlayacak her türlü komploya bayılıyoruz. O kadar incelikli komplolara maruz bırakılacak, çok nitelikli bir kitle olarak görüldüğümüzü sanmıyorum. Bize dair kötü, karanlık niyetler var ancak bunlar filmlere konu olacak kadar zeka ürünü, incelikli komplolar değil. Göze batacak kadar açık ve bir salağın algılayacağı kadar yalın, elle tutulacak kadar gerçek. Canım ülkemin geleceği üzerine başrol oynayan aktörlerin çoğu son derece yeteneksiz, kendi ezberini şaşıran, ortalama zekâdan yoksun faniler. Zekası ortalamayı geçen de egosu yüzünden çuvallamakta. Manzaraya bakıp “bunu mu hak ediyoruz yani” diyesim geliyor. Acıklı şekilde ucuz bir film seyrediyoruz. Ne yazık ki mi demeli, iyi ki mi bilemiyorum.
Bir sonraki sahneye dair teorilerim de var. Filmin sonu iki olasılıklı. Kötülerin senaryosunda esas oğlan bulanık sularda derinlik sarhoşluğu içinde ağır ağır dibi boyluyor. Ciğerindeki nefesi yüzeyde çırpınırken tükettiğinden dibe ulaştığında çoktan ölmüş durumda. Mutlu sonda ise dibe hızla ve ayakları üstünde varan kahramanımız bir tepikle kendini yüzeye fırlatıyor. Her durumda dibi göreceğiz bence. Henüz görmedik.
Hayırlısı olsun…
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı