Belirli günler ve haftalar vardır. Bu günlerde adet yerini bulsun diye kutlama, anma mesajları yayınlanır. 8 Mart Dünya kadınlar günü de onlardan biri. Adet üzere biz de yazalım kadına dair…
Bu yazıyı yazarken doğal olarak “kadın” olmanın bilinciyle taraflı olacağım. Doğduğumda bu farklılığın bilincinde değildim, süreç içinde öğrendik hamdolsun. Sonradan edinilen öğretilerin, doğuştan getirilenlere göre oransal olarak daha fazla olduğunu düşünüyorum. Giydirilen pembe ya da mavi tulumlardan başlayarak alınan oyuncaklara kadar her şey bizi cimsel kimliğimiz konusunda eğitiyor. Çokbilmiş (!) kız çocukların şirin bulunduğu günlerden, hadlerini öğrendikleri günlere çok çabuk geçiliyor. Ödüllendirilen davranışlar gelişirken, erkeklerin uhdesinde olan tavırlar usulca törpüleniyor.
Daha bu sabah bir belediye başkanı adayını izlerken yeniden ayırtına vardım ki Türkiye’de kadınlar yardımcı oyuncu. 4 çocuklu başkan adayı beyin sevgili eşi, aldığı kolej ve yüksek öğrenime rağmen ev hanımlığını tercih etmesini şöyle açıklıyordu; “eğitimim bitti, evlendim, çocuklar oldu, eşimin kariyeri gereği meslek olarak anneliği tercih ettim”. Seçtiği kelimeler ve eğitimine bakınca –en az- eşi kadar donanımlı bu kadının, kariyeri tercih etmesi durumunda eşinin ev erkeği olup olamayacağını düşündüm istemeden. Sizce olur muydu?
Doğurgan ve şefkatli olmak bir özür değil, olsa olsa avantajdır. İddia ediyorum ki; iş hayatında çalışma arkadaşlarına ya da astlarına kök söktüren kadınlar, kadınlıklarından uzağa düşmüş kompleksli kişilerdir. Duygusal zekası ve sezgileri erkeklere göre daha gelişmiş bir kadın hem iyi bir ekip arkadaşı, hem de iyi bir yönetici olabilir. Parlamentoda % 10 oranında bile temsil edilmeyen kadın, Türkiye nüfusunun % 52 sidir.
Kadının şiddete uğraması sıradan bir olay olarak görülmektedir. Kadının tecavüz sırasında yeterince bağırmadığına kanaat getiren mahkeme heyetinin tecavüzcüyü serbest bıraktığı bir ülkede yaşamaktayız. Evde, sokakta, iş yerlerinde uğranılan taciz ve psikolojik şiddet de bu durumda suçtan sayılmamaktadır. Şikayetçi kadının “iffetsiz” sayılıp ayıplanması yüzünden kadınlarımız susmaktadır. Böylece suç artmakta, suçlu ödüllendirilmektedir.
Namus, inanç ve siyasette edilgen olan kadınlardır. Toplumun, kadın ahlaklı ise kendini temiz, türbanlıysa inançlı bulması adil değildir. Siyasete bir aksesuar olarak iliştirilen kadın, oy çalma adına sağından solundan çekiştirilmektedir. Önemsenme yanılgısındaki bazı kadınlar da kimi zaman pankartlarla, kimi zaman da türbanla, terör örgütünün renklerini taşıyan fularla kendini kullandırmaktadır. O başrol aldığını düşüne dursun kimse onun yetenekleri, zekası ve siyasi düşüncesi ile ilgili değildir. Siyasi çıkarlar için onun eş, ana, kız kardeş oluşu önemlidir.
Anneler gününe kadar kadını taçlandıracak son gün 8 Mart. Senede iki günümüz var zaten. Yine cennet, çiçek, böcek diyecekler bize. 922 İlçe Milli Eğitim Müdüründen sadece 5'i kadın. 81 İl Milli Eğitim Müdürü arasında hiç kadın yönetici yok. Milli Eğitim Bakanlığındaki müsteşar yardımcılarının da tamamı erkek. Bakanlığı bağlı 16 Genel Müdürlük arasına da sadece Kız Teknik Öğretim Genel Müdürü kadın. Bu durumda ilanen duyurmak farzdır ki, AKP iktidarı, özellikle de Hüseyin Çelik tarafından kutlanmak istemiyoruz!
Daha fazlasını hak ediyorlar ama, kadınlık ben de kalsın…
08/03/2009
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı