Geçtiğimiz hafta Fethiye’de hepimizin yüreğini acıtan bir dram yaşandı. Dershane borcu nedeniyle annesi tutuklanan pırıl pırıl bir genç canına kıydı. Tutuklama ve ölüm sonrası alacaktan vazgeçilmesi, ilçe milli eğitimin hatta bakanlığın şefkatli açıklamaları kaybımızı geri getirmez. Keşke demek nafile…
Anayasanın 42.maddesinde ,"Kimse eğitim ve öğretim hakkından mahrum bırakılamaz. İlköğretim bütün vatandaşlar için zorunludur ve devlet okullarında eğitim parasızdır", şeklinde tanımlanan eğitim hakkı gerçekte yalnız parayla edinilen bir hizmete dönüşmüştür. Devletin “zorunlu ve parasız” eğitimi sorunlu ve paralıdır! Mucizeler dışında hiçbir öğrencinin dershane, etüd, özel ders takviyesi almadan üniversiteli olma şansı yoktur!
Ülke nüfusunun yarıdan fazlası orta ve alt gelir seviyesinde olduğundan ve eğitim kalitesinde denklik olmadığından, iyi bir eğitim alma, üniversite okuma şansı üst gelir seviyesindekilerden yanadır. Koşullarını zorlayarak evladını dershaneye gönderen aileler imzalatılan senetler karşısında korumasızdır. Değişen ekonomik koşullar, örneğin işsiz kalmak gibi nedenlerle bu eğitimi almaktan vazgeçmeleri halinde borç yükümlülükleri sürer. Almadığı hizmetin bedelini üstelik faiziyle ödemek zorunda kalan çok sayıda veliyi şahsen ve bizzat tanıyorum.
Soner’in intiharı sonrası açıklama yapan Milli Eğitim Bakanımız; “keşke olaydan çok daha önce haberdar olsaydık, dershaneler alacaklarını tahsilde böyle hoyrat bir yöntem kullanmamalı” demiş. İnsanları onur intiharına sürükleyen, canından eden hoyrat yöntemler yalnızca dershanelerde uygulanmıyor. Madem ki bakanımız haberdar edilmek arzusunda biz gereğini yapalım:
Bizim ülkemizde her karne dönemi okul aidatını ödeyemediği için karnesi verilmeyen öğrencilerimiz olur. Bu öğrenciler bazen boyasız, eski sıralı sınıflarda tecrit edilir, kimileri okulda sınava alınmaz, bazen tahtaya çekilip sınıf önünde rencide edilir. Parası olmayan veliye okul temizletmek, veli toplantılarında deşifre etmek sıradan uygulamalardır. Benim ülkemde okul haracını ödemediği için üniversite sınav başvurusu onaylanmayan, bu yüzden bir senesini kaybeden öğrenciler vardır. Benim ülkemde haracını yatırmadığı için üniversiteye alınmayan binlerce genç vardır. Okurken aldığı krediyi işsiz olduğu için ödeyemeyen, evine haciz gelen gençlere rastlamak olağandır.
Sayın bakanım, sordunuz söyleyelim;
Diploması elinde atama bekleyen 300.000 öğretmenden 14 ü intihar etti, binlercesi bunalımda.
Ataması yapılmayan kanser hastası Şafak öğretmenimin sosyal güvencesi yok, hastalıkla mücadele etmesi için gereken parası, morali, öğrencileri yok, işsiz meslektaşları onu hayatta tutmak için çırpınıyorlar.
Ölüm yalnız intiharla gelmiyor. Sıradan bir yurttaşın kayıplara bakıp keşke deyip üzülmeye hakkı var. Yaşadığımız dramları önleme yetki ve olanağına sahip makamların üzülmekten fazlasını yapması gerekir. Daha fazla “keşke” demek istemiyorsak sosyal ve hukuk devleti olmanın gereğini yerine getirin. Yazımı bana gönderilen ama muhatabı olduğunuz bir mektubu alıntılayarak bitirmek istiyorum. Gereğini arz ederim.
“Doğu Anadolu Bölgesinde bir köyde sınıf öğretmenliği yapmaktayım. Bana mide kanseri teşhisi konuldu, görev yaptığım ilde onkoloji servisi olmadığı için tedavimi gerçekleştiremiyorum. Durumu milli eğitim yetkililerine anlattım, bakanlığa telefonla görüş sordular. Bakanlık kılavuz gereği sözleşmeli öğretmenlere hastalık özrü olmadığını belirtti. İzne ayrılsam ya da rapor alsam maaşım kesilecek, 30 günü aşan raporda sözleşmem iptal edilecek. Zaten çok zor koşullarda aileme bakıyorum; evliyim ve eşim çalışmıyor, bir kızım var. Milli eğitim bakanımızdan ve başbakanımızdan benim gibi mağdurlar için yardım bekliyorum. Artık sözün bittiği yerdeyim!”
09/04/2010
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı
guven@aes.org.tr