Ülkenin birinde farklı renk ve boyda çeşit çeşit insanlar yaşarmış. Turuncu, yeşil, mavi ten renkleri uzunlu kısalı boyları ve kilolarıyla bir arada geçinip giderlermiş. Aynı toprağı eker, aynı okullara gider, birlikte çalışır, aşık olur, evlenirlermiş. Kimse diğerinin rengini, boyunu, kilosunu sorgulamazmış. Daha bilgili ve yetenekli olan –rengi ne olursa olsun- her göreve gelebilirmiş. Tek koşul ülkeyi bir ve özgür tutmakmış. Aklın ve bilimin dışında işler yapmak, renklere göre ayrımcılık yapmak kesinlikle yasakmış.
Komşu ülkeler bu renkli ve özgür ülkeye sinir olurmuş. Çünkü onlar siyah ya da yeşil, şişman ya da uzun oldukları için güçlü olan devletlermiş. Örneğin yemyeşil bir komşu ülkede azıcık sarı olanlara yaşama hakkı tanınmıyormuş. Sarımtırak olanlar, turuncuya kaçanlar üzerlerine her gün yeşil boyalar çalmak zorunda kalırlarmış. Bu baskıdan bunalanlar becerebilirlerse rengarenk ve özgür ülkeye kaçarlarmış. O zaman da kendi renkleriyle kabul edildikleri bu ülkeden kendi vatanlarına dönmek hayal olurmuş.
Renkli ve özgür ülkeye yalnız mazlumlar değil ajanlar da gelmeye başlamış bir gün. Kapkara, yemyeşil ülkelerde yetişmiş kötü adamlar ve kadınlar özgürlükten, demokrasiden yararlanıp uzamışlar, şişmanlamışlar, kocaman olmuşlar. Koltuklara, masalara, köşelere sığmaz olmuşlar. Renkleri odalardan, makamlardan taşar olmuş. Her yeşil dev yanına başka bir yeşil cüce alarak beslemiş, kapkarası da kara çalmış diğer renklere. Ülkenin renkleri kara yeşile dönmeye başlamış. Kırmızı, beyaz, mavi kirlenmiş. Ülkenin temiz renkleri özgürlük ve demokrasi ile beslenerek büyüyen bu kara yeşil rengin arasında sırıtmaya başlar olmuş. Varlığını demokrasiye borçlu olan yeşilin karası, diğer renklerin varlığına tahammülsüz olmuş. Hakim renk diğerlerini aşağılamış ve ayrıştırmış, sonra iş bulmanın, aş bulmanın şartı yeşil olmaktan geçer olmuş. Tek özgürlük kalmış koca ülkede yeşil ya da kara olma özgürlüğü. Buna karşı çıkanlar özgürlük düşmanı ilan edilmiş.
O ülkeyi kuran ve değişmez yasayı çıkaran, tüm renklerin önderini hatırlamış sonra halk. Bir hastalık gibi her köşeyi saran kara yeşile kırmızı kart çıkarmışlar birlikte. Var olmalarının temeli olan yasa şöyle diyormuş çünkü:
“Ey rengarenk ve özgür ülkenin güzel insanları: bu topraklarda her renkte insan özgürce yaşayabilir, siyaset yapabilir, yönetici olabilir. Bunun için tek bir yeter koşul vardır: kendi rengini diğerlerinden üstün görmeyecek, kayırmayacaksın. Sahip olduğun yetkiyle bu ülkeyi başka bir renge dönüştürmeyecek, renkleri kirletmeyeceksin.”
Sonra ne mi olmuş? Muhtelif rivayetler var masalın sonuna dair. İlkine göre kara yeşiller yasa falan dinlemeyerek ülkenin tamamını kendi rengine döndürmüş, rengarenk özgür ülke tarih olmuş. Başka bir anlatıcı ise yasanın kırmızısı, kara yeşilin ülkedeki hakimiyetine son vermiş diye anlatmakta. Öykü böyle işte. Sonunu beğenmeyen kendi yazsın dilerse.
Gökten üç elma düşsün kafamıza, hepsi farklı renklerde. Uyanalım…
24/03/2008
Cansel GÜVEN