Sınav festivali başladı. 6, 7, 8. sınıflar için SBS, 12. sınıflar için ÖSS. Geçtiğimiz hafta sonu yabancı dille öğretim yapan özel okullar kendi sınavlarını yapmışlardı. Sınav cenneti canım ülkem…
Halk tv de canlı yayınlanan 4 programlık SBS ve ÖSS özel programlarını hazırlayıp sunuyorum. İlk iki çekimde çok sayıda ilköğretim öğrencisi elektronik posta ve telefonla programa katıldı. Oğlu da bu sınava girecek bir veli olarak yayın boyunca içim acıdı. Oyun çağındaki çocukların velileri, öğretmenleri, akrabalarını, konu-komşuyu tatmin edecek bir başarı (?) için yarıştırılmasına isyan ediyorum.
İlköğretim 1. sınıfına başlayan bir çocuk, üniversiteyi bitirinceye kadar yaklaşık 800 sınava giriyor. Bunlardan 4 ü SBS ve ÖSS. 4/800 yani. 796 sında başarılı olsa da bu 4 sınav kaderini belirliyor. Okunmuş pirinçler, kuru üzüm, nane şekeri ve binlerce liralık dershane bütçesi eşliğinde kuzu kuzu salonları dolduruyor bebelerimiz. Kazanacakların sayısı belli, iyi değil, “daha iyi” olmak zorundalar.
Okullarda ders saati 40 dakikadır. Yaşın kaldırabileceği dikkat süresi bunu gerektirir. Öğretmenlerim de bilirler ki bu süreyi blok halde, yoğun ders ile geçiremeyiz Hazırlama, dikkat çekme, soru-cevap, değerlendirme gibi aşamalarla verimli kılarız. Aynı yaş grubunu 120 dakika boyunca oturup, dikkatle soru çözmeye zorlamak neyin nesi? Sınavları hazırlayan ekip içerisinde bir çocuk psikologu bulunduğunu sanmıyorum. Bu dayatma ne pedagojik, ne psikolojik açıdan kabul edilebilir. Sınavlar bir tür dayanıklılık yarışması. Doğalın üstüne çıkanı seçmeye yönelik.
Evlatlarımızı başarılı olmaları şartıyla sevmiyoruz. Dayatılan sistem bizi bu sınavlara mecbur etse de, en azından bunu hatırlayalım yeter. Kalabalık bir ülkenin bol bulunan gençlerini dövüştüre, çarpıştıra yarıştırıyoruz. Peki; Türkiye’nin birbirine benzemez okullarından, farklı sosyo-ekonomik koşullarda okuyan gençlerini aynı sınava sokarak sosyal adaleti sağlamış olur muyuz?
Anadolu liselerinin sayısını arttırmak, üniversiteleri bölerek çoğaltmak, kontenjanla oynamak yalnızca işin süsü, makyajı. Nitelikli bir ortaöğretim, mesleğe kavuşturacak bir yüksek öğrenim hayal gibi…
Geçtiğimiz yıl üçle çarptığımız orta öğretime geçiş sınavı gibi, üniversiteye giriş sınavı da iki basamaklı olacakmış. Eleğin deliklerinden geçecek olan yine değişmeyecek. Özel okullarda, özel derslerle sınava hazırlanan bir çocukla, kavruk Anadolu bebesi nasıl boy ölçüşsün?
Sosyal adalete en çok eğitim alanında ihtiyaç var. Bugün Ölümcül olan bir hastalığın aşısını bulabilecek bir çocuğun fen dersine müzik hocası giriyor olabilir. Bir başkası tarlada ırgat olmuştur, diğeri berdel, kim bilir? Neyi harcıyor, neyi ıskalıyoruz??
Her bireyin yetenekleri ve ilgisi doğrultusunda meslek sahibi olabilmesinin daha insani, bilimsel ve adil bir yolu olmalı…
09/06/2009
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı