Yaklaşık üç yıldır süren yazma serüvenimde seçtiğim konular daha çok eğitim odaklı oldu. Bu durum toplumda herkesin her şeyi bilme iddiasına bir tepki olarak açıklanabilir. Kaldı ki 15 yıllık eğitimci olmam, bir eğitim sendikasında yönetici olmam benim bu alana tamamen hakim olduğum anlamına da gelmiyor. Eğitim eksenli yazmam, söz söyleme hakkımı meşrulaştırma çabamdır. 37 yıllık bir gözlem ve tecrübeyle “insana dair” de yazma cüretini göstereceğim bugün.
Dünya ekosistemi içerisinde “insan” nitelemesiyle eşitleniyoruz. Oysa genetik özelliklerimiz, doğup büyüdüğümüz coğrafya, sosyo-ekonomik ve kültürel koşullar, aldığımız eğitim bizi farklılaştırıyor. Kabile toplumunda yaşamayanlar için insanlar arasındaki farkların çapı ve farklılıklara tahammül etmenin zorluğu artmakta. Bence yetişkin ve yetkin insan olmak tam da bu noktada başlıyor.
Benzemezler arasında olmayı kabul etmek, farklı olanla uzlaşabilmek cesarettir. Ülkemiz koşullarında bazen kahramanlıktır bile. Bu noktada her bireyin sınırsız özgürleşmesini savunacak kadar safdilli (belki de kötü niyetli) değilim. Aklın ve bilimin kabul edeceği, hukuki kurallar içerisinde birlikte yaşayacağız. Benim itiraz ettiğim; toptancı ve uzlaşmasız oluşumuz.
Mesleğim ve sorumluluklarım gereği, çok sayıda insanla tanışma ve gözlem yapma şansım oldu. Farklı ideolojilere inanmış, eğitim süreçlerinden geçmiş insanlar. Bir noktadan sonra en temel sorun toptancılık olarak karşımda duruyor. Bu öyle büyük bir yanılgı ki insanı toptan yalnızlaştırmakta. Bir tek emareyi referans alarak bir insan hakkında hüküm verme durumu ya korku ya da üstünlük duygusuyla açıklanabilir. Böyle bir peşin hükümle yola çıkıldığında hüküm olumsuzsa o insanı yok ya da düşman sayma eğilimi baş gösteriyor. Bazen de bir noktayı referans alıp toptan sınıf geçirdiğimiz bir kişiye koşulsuz bir güven besleyebiliyoruz. Her ikisi de birbirinden yanlış eylemler bence. Kendi gözlemlerinizi hatırlayın kaç kez duydunuz, söylediniz “hiç tanıyamamışım” ya da “yanlış tanımışım” sözünü. Bir insanı tanımak öylesine kolay ve olağan bir şey mi ki? Kendimizi tanıyor olduğumuzu söylemek bile büyük bir iddia iken. Yaşınız, statünüz ne olursa olsun kendinizi şaşırtma ihtimaliniz hatta hakkınız var. Bir başka biri haydi haydi yanılır hakkınızda.
Bir insanla ilgili bildikleriniz o ana kadar gözlemlerinizle ilgilidir, ki hepimizin mükemmel gözlemciler olduğu söylenemez. Bir noktadan sonra kolay olanı seçme eğilimindeyiz sonuçta. Bir kitabın tamamını merakla okumak, bir filmi sürprizlere hazır bir ruh haliyle izlemek yerine finalini tahmin etme, beğeni durumunu ilk dakikada netleştirme gibi kısa yollar seçiyoruz. Bir diğer sayfada ya da sahnede karşılaşacağımız her ne varsa karambole gidiyor böylece. Çok bilmiş ukalalar olmanın bedeli olsa gerek. Keskin kuralları, sınırları, eşikleri, prensipleri olan aptal yalnızlar oluyoruz. Biri hakkında yanıldığını (bazen de yanıltıldığını) söyleyenlere tek bir mesajım var: yanılmasaydın! İlk görüşte yapıştırdığın numara büyük veya küçük geldiyse bunda o insanın bir kabahati yoktur ki. Mükemmel bir dostu ıskalamamak ya da bir yılanı koynuna almamak için gördüğün kadarına güveneceksin.
Komünist, faşist, ülkücü, ulusalcı, Kemalist, Fetullahçı, ırkçı, dinci, Şeriatçı, Sebatayist, solcu, sağcı, ajan, bölücü, provakatör, laikçi, muhafazakar,…. Bu sıfatları ne de kolay kullanmaktayız. İşin komiği aynı insan için birbiriyle çelişik nitelemelerin üçü beşi aynı anda söylenebiliyor (kendimden biliyorum). Hatta bir aklıevvel çıkıp A kişisi için önce kominist, üç gün sonra faşist diyebiliyor. Hangi hassas terazi varsa artık elinde, her iddiasına sonuna dek inanarak üstelik.
İnsan ekseninde söylediklerimi örgütler ve toplumlar üzerine de genelleyebiliriz. Pek çok arkadaşım mutlak doğru olduğuna inançla örgütlülük içerisinde yer aldı, hayal kırıklıkları içerisinde bir diğerine geçti ya da tövbekar oldu. Terk ettiği örgütteki her insan, her fikir kötüymüş gibi düşmanca tavırlar geliştirenleri de gördüm. Daha ileri gidenler, var olan her örgüt için paranoyalar geliştirmekte. Bu yanlışlıktan ve yalnızlıktan beslenenler yapılar da var ne yazık ki. Bireyi yalnızlaştıran şey onu aynı zamanda güçsüz ve korumasız kılmakta. Zarar görmemek için insandan ve insani yapılardan uzaklaşanların zarar görmesi bir ironi yaratıyor.
Bakış açılarını, alışkanlıkları, önyargıları ortadan kaldıracak sihirli bir formül yok. Mükemmel makineler, homojen sıvılar olmadığımızı hatırlayabilsek yeter. Her insan ya da örgüt faklı oranda iyiyi ve kötüyü barındırır, bu oranlar sürekli değişir de doğası gereği. Kendimizden başlayarak insan tanımaya ve örgütlü olmaya istekli olmalıyız. Yanlış anlamaktan, anlaşılmaktan korkmadan hem de. Unutmamak gerek; bu konuda sıfır risk ancak ölü olmakla mümkün. Sevgiyle…
09/06/2008
Cansel GÜVEN