Türkiye’de Kamu çalışanlarının örgütlenme tarihi 1946’da Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’nun kurulmasıyla başlar, örgütlenmeyi tanıyan ilk hukuki metin ise 1961 Anayasasıdır. 1971 de yasaklanan memur örgütlülüğü 1980 darbesine kadar “dernek” statüsünde acılı bir süreçten geçmiş, darbeyle tamamen yeraltına itilmiştir. 1982 yılında memurun sendikalı hakkı olma Anayasaya girmiştir.
Halen yürürlükte olan 4688 Sayılı ‘Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’ ise 1995 yılından beri yürürlükte ve hala güdük, hala çok eksik. Memur örgütlülüğünün adı “sendika” olarak kanunda yer bulsa da fiilen neredeyse dernek statüsünde olan yapılardan söz etmekteyiz. Bir eğitim derneği de üye yazar, basın açıklaması ve eylem yapar, dava açar, vs. Sendikaların dernekten farkı en çok üyesi olan yapının senede 1 kere hükümet yetkilileriyle buluşup çay içebilmesidir ki bazı hatırlı dernekler hükümetle daha samimi olabiliyorlar. Çaylı, kuru pastalı toplu görüşmelerin sonunda altına muhalefet şerhi düşülmüş de olsa bir mutabakat metni ortaya çıkar. Uzlaşılamayan maddeler uzlaştırma kuruluna havale edilir, kurul bir tavsiye metni oluşturur, sonuçta hükümet yine bildiğini okur. (Uzlaşılan maddelerin gereği yapılmazsa sendikaların hükümete küsme, grev hariç eylem yapma, nutuk atma hakları saklıdır.)
Bütün bu hengamenin kazancı rakiplerin önünde, bakanın yanında görüşme masasına oturan sendikacılaradır. O örgütlerin üyeleri de hem sendikalarıyla hem de başkanlarıyla gurur duyarlar, geçinip gideriz.
Şimdi Anayasa değişikliği kapsamında toplu görüşmelerin adı toplu sözleşme olacakmış. İmza konulan metnin adı “mutabakat metni” değil “sözleşme” olacak. Uzlaşma olmazsa yine “uzlaştırma kurulu” na gidilecek. Hükümet sözleşmenin gereğini yapmazsa yine grev yapamayacağız. Elimiz böğrümüzde “söz vermiştiniz ama” diye tepineceğiz.
Anayasamızın mutlaka değiştirilmesi gereken maddeleri var, sendikal hakları tanımlayan maddeler bunlara dahil. 7 Yıldır tek başına iktidar olan AKP, seçime doğru son düzlükte dörtnala koşmaya başladı. 80 Anayasası’nın muhtelif maddeleri son 30 yılda ucundan kıyısından değiştirilmişti. Toplu bir değiştirme operasyonu için neden 7 yıl beklediler, şu an yaşanan acele ve koşuşturmanın mantığı ne, üzerinde düşünmek gerek. Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu 15 yıldır topal. Bunun son yarısı tek parti iktidarına denk düşüyor. Değişiklik paketinin oluşturulması, paylaşılması ve meclise getirilmesi bir iki haftaya sığdırıldı. Yangından ne kaçırılıyor?
Çağdaş devletlerde işçi ve memurlar için tanımlanan sendikal haklar eşittir ve grevli toplu sözleşmeyle garanti altına alınmıştır. Grev, çalışanların hakları gasp edildiğine, çok özel koşullarda gerçekleştirilen, örgütlerin iş veren üzerinde etkili olmasını sağlayan bir sigortadır. Grev hakkının bulunması, imzalanan sözleşmelerin mühürü gibidir. Bu hak olmadığında imza konulan metnin görüşme ya da sözleşme olması, hangi sendikanın imzaladığı çok önemli değildir.
Türkiye’nin taraf olduğu uluslar arası sözleşmeler, mahkum olduğu davalar, Avrupa Birliği’nin çalışma hayatımıza yönelik eleştirilerine rağmen gerçek sendikal yasayı çıkarmamakta direnen iktidarın, temsil yetkisi MEMUR-SEN Konfederasyonu’na geçince daha cesur olacağını, grev hakkını vereceğini düşünüyordum. Sevkle bile iş bırakmayan bu arkadaşların grev yapma ihtimali olmadığına göre, AKP kendisinin ve ilgili konfederasyonun iktidarı kaybedeceği endişesini taşıyor demektir.
Farklı gerekçelerle hazırlanan Anayasa değişikliği taslağına “toplu sözleşme” rüşvetinin sokuşturulması memurların ne kadarını tatmin edecek göreceğiz. Sendika bizim icat ettiğimiz bir şey olmadığına göre temel nitelikleri ve yasal dayanakları eksik bırakılarak ucubeleşen Türkiye tipi sendikadan vazgeçmeliyiz. Sonuçta; grevsiz toplu sözleşme, kanatları koparılmış kuş gibidir, yerlerde sürünür.
26/03/2010
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı