Şimdi karne zamanı. Geleneksel olarak şunlar yapılacak: uzmanlar zayıfı olan öğrencilere tatili iyi değerlendirin, ailelere de anlayışlı olun diyecek. Başta Milli Eğitim Bakanı olmak üzere hükümet kanadı seçilmiş sınıflarda karne dağıtırken, eğitime ne kadar önem verdiklerini, nasıl da başarılı olduklarını anlatacak. Önceki yılın eğitim istatistikleri güncellenip gazetelere haber edilirken gelecek öğretim yılı takvimi, tatiller, sınavlar aynı habere eklenecek. Sendikalar zekice kurgulanmış yeni(?) eylemleriyle MEB e karne-kitap falan verecek…
Artık olağan hale gelen başka durumlar da yaşayacağız: Uzman tavsiyelerine rağmen evden kaçan hatta intihar eden öğrenciler olacak. Yıllardır atanmayan 320.000 öğretmen okul-öğrenci temalı haberleri beddua ile zaplayacak. Bakanımızın ve hükümetin bakmadığı, karne dağıtmadığı okulların müdürleri tadilat-ödenek telaşına düşecek. Gelişmiş illere bir şekilde tayin olmuş öğretmenler zavallı maaşlarıyla ev arayacak, borçla taşınacak. Doğuda çakılı kalmış öğretmenler “ne zaman geleceksin” diyen ailelerinin yanına, tatile boynu bükük şekilde gidecek, daha başında dönüşün acısını yaşayacak.. Sağlık, eş ve eğitim özründen atanmayı bekleyen on binlerce öğretmen acınası kontenjanlara puan yarıştıracak, binlercesi atanamayacak, yüzlercesi istifa edecek…
Bir öğretim yılı daha bitti. Okul kapanınca kapanmıyor yaralar. Bu yılı özetlemek için bile arşivime bakmak gelmiyor içimden. Neredeyse unutmak yeğdir diyeceğim. İlla bilimsel olacaksa dershane sayımız okulları geçmiş bu yıl diyeyim. Bakanlık tarafından sözleşmeli-kadrolu, atanmışı -bekleyeni tüm öğretmenlere verilen söz sayısı bin, tutulanı sıfır diye de ekleyeyim.
Yalnızca öğretim yılı değil ömürler bitiyor. Biz kağıt üzerinde rakamlar, istatistikler değiliz, insanız. İnsan için, insanla yapılan şeydir eğitim. Politika, ekonomi, yandaşlık, tasarruf, yasa-yönetmelik, basın açıklamaları arasında ıskalandık.
Tatile dair bilgece sözler, süslü temenniler etmek gelmiyor içimden. Zayıfı yüzünden dayak yiyecek olanların da, meslektaşlarımın da sıkıntılarını içimde hissediyorum. Her sıkıntı insani, önemli ve acil. Yalnızca bir iletiyi alıntılamak ve susmak geliyor içimden. Eşi sözleşmeli olan bir babanın kısacık notu:
5 yaşındaki oğlum hasta, hiç yemek yemiyor. 600 gündür 1400 km. uzakta Diyarbakır'da görev yapan sözleşmeli öğretmen annesini istiyor. Zorla çorba içirmeye çalışıyorum,"Hayır bana annem çorba içirecek" diyor. Götürüyorum bilgisayarı hasta yatağına, açıyorum MSN' yi,'bak annen geldi, annen içirecek sana çorbanı' diyorum. Annesi ağlayarak 'hadi oğlum iç çorbanı, hadi aslanım iç'diyor MSN' de.Geçiyorum bilgisayarın arkasına, oradan uzatıyorum çorbasını kurumuş dudaklarına.'hadi oğlum' diyor annesi 1400 km uzaktan 'hadi iç çorbanı'. 5 yaşındaki oğlum ağlıyor hasta yatağında,sözleşmeli annesi ağlıyor 1400 km .ilerde,9 yaşındaki kızım ağlıyor odasında kendisiyle ilgilenen yok diye, ben ağlıyorum bilgisayarın arkasında çorba uzatırken oğluma ,Sayın Bakanım ağlıyor Azınlık okulunda Rum çocuğunun okuduğu şiire. Bilmiyor ki dram sadece şiirlerde değil, sebebi kendisinin olduğu öğretmenlerinin yaşantısında…
*Bazıları için tatil, annenin eve dönüşüdür...
Cansel Güven