OTOKRASİ
Disiplin, lidere itaat, semboller ve takım ruhu. Ötekiler arasında rekabet etmek yerine bir grubun mutlak benzer üyesi olmanın büyülü gücü. Otokrasi, Monarşinin bir çeşididir. Monarşinin aksine yönetim miras yoluyla kalmamış, ele geçirilmiştir. Otokrat (buyurgan) rejimlerin temel özelliği, yönetimlerin halk adına karar vermesi, halkın sorunlarını çözümlemeyi üstlenirken çözümleri iyi, doğru veya yanlış demeden dayatmasıdır.
Vizyondaki filmlerden biri olan “Tehlikeli oyun” (DIE WELLE), bir lisede proje konusu olarak seçilen otokrasi deneyinin kontrolden çıkmasını konu ediyor. En başında Almanya gibi faşizmi en sarsıcı haliyle yaşamış bir ülkenin tekrar bu yanlışa düşmeyeceğini bilen öğrencilerin, öğretmenleriyle birlikte yönetme gücünün büyüsüyle nasıl yoldan çıktığını anlatılıyor. Türkiye’de sıradan bir öğretmen ve yurttaş olarak filmin bende sarsıcı bir etki yaptığını söylemek isterim.
Film, enerjik ve karizmatik bir öğretmen olan Rainer Wegner’ın otokrasi üzerine verdiği ders ile başlar. Öğretmen, öğrencilerin dikkatini çekmek için bir dersi uygulamalı kılar. Öğrencilerinden kendisini liderleri olarak kabul etmelerini ve kendisine Mr. Wegner diye hitap etmelerini ister. Her durumda üyelerini kollayacak olan grup kendine dalga adını seçer. Disiplin kesin bir kuraldır. Grup kendine bir logo yaratır, özel bir selamlaşma geliştirirler. Farklılığı ve aitliği vurgulamak için tüm üyeler beyaz gömlek giyer. Yalnız bu simge kıyafeti reddetmek bile gruptan dışlanmaya yeter koşuldur.
Öğrenciler, umulmadık bir şekilde bu birlikteliğin oluşturduğu güçten zevk almaya başlarlar. Kısa bir süre içerisinde yeni keşfedilen bu disiplin, diğer öğrencilerin de ilgisini çeker, böylece grup genişler. Artık gönüllü olmayanlar, beyaz gömlek giymeyenler, doğru selamlaşmayanlar baskı altındadır. Filmin tamamını anlatmak niyetinde değilim. Birlikte olmanın, bir gruba ait olmanın güzelliğinden, senden olmayana tahammülsüzlüğe geçişin nasıl kolay olduğunu göstermesi açısından mutlaka izlenmesi gereken bir film diye düşünüyorum.
Dennis Gansel'in yönettiği Tehlikeli Oyun 1967 yılında Kaliforniya’da yaşanmış gerçek bir hikayeden günümüz Almanya’sına uyarlanarak senaryolaştırılmış. İzlerken günümüz Türkiye’sine de uyarlanabileceğini düşünüyor insan. Kişisel çıkarlar ve acımasız rekabet ortamında kendine birey olarak yer ve değer bulmaya çırpınan gençliği, ortak bir değer, inanç ve ideoloji etrafında aynılaştırarak sürü haline getirmek hiç de zor değil. Burada çekim noktasını sorgulanmaz, tartışılmaz ve mutlak kılmak çok önemli. Ortak disiplin ve tek tipleşme ile, ait olmaktan teba olmaya geçiliyor. Simgeler ve tek tip giyinme, ortak beden dili, saç-bıyık tıraşı, selamlaşma gibi soslarla grup adeta büyüleniyor. Yalnız tanıdıklarıyla değil, tanımadıklarıyla da bu gizli şifreler aracılığıyla iletişim kuruyor, kendini güçlü ve güvende hissediyor. Simgeyi taşımayan, şifreyi kullanmayan da “öteki” oluyor doğrudan. Önce korunmak sonra aynılaştırmak için hedef oluyor “öteki”. Faşizm işte bu! *
Olay Almanya’da geçiyor, konu otokrasi. Kafa karıştırmış olmayayım. Biz Türkiye’de yaşıyorduk. Rejimin kod adı DEMOKRASİ.
* Halk için halka rağmen her durumda doğru olanı bilme ve yapma iddiası. Çok olmanın büyülü gücü, arsız hazzı. Özgürlük diye başlayan, “velev ki” diye devam eden türban, sırça bıyık, gümüş yüzük, gösterişle yapılan toplu ibadetler, selamların dili…Bu yazıya konu olan olay ve liderlerin gerçek hayatla ilgisi yoktur. Varsa bile tesadüftür yani…
23/05/2008
Cansel GÜVEN