İçinde bulunduğumuz yoğun gündeme ek olarak öğretmen olarak yetiştirilmemiş üniversite mezunlarına bu ehliyeti verme yetkisi üzerinden YÖK-MEB çekişmesi yaşanıyor.
Paylaşılamayan formasyon verme yetkisi, cevaplanması gereken bir çok soruyu da beraberinde getirmiştir.
- Kaliteli bir eğitim için MEB in ihtiyacı olan öğretmen açığı ne kadardır? *En az 150 bin
- Eğitim fakültelerinden mezun olmuş, formasyon almış atanmayı bekleyen öğretmen sayısı kaçtır? *180 bin
- Eğitim fakültesi yerine fen-edebiyat fakültesi açan, sonra da ortalama 5000 YTL maliyetle formasyon verdiklerini öğretmen yapan kimdir? YÖK
- YÖK tarafından verilen formasyona damping uygulayarak “kısa sürede 1000 YTL ye öğretmenlik” sloganıyla pazara çıkan kimdir? MEB
- Mağdur edilen kimdir? Eğitim fakültesini bitirip atanmamışlar, vaatlere kanıp formasyon almış, kadro alamamış olanlar, mesleğimiz adına zaman, emek ve para harcayanlar: HEPİMİZ…
2547 sayılı yasa gereği öğretmenler YÖK kapsamında eğitim fakültelerinde yetiştirilirler. Diğer fakültelerden mezun olanların öğretmen olabilmeleri için almaları gereken “formasyon eğitimi” ve şartları yine ilgili yönetmeliklerce belirlenmiştir. Söz konusu eğitim bir hizmet içi eğitim değil, lisans/yüksek lisans düzeyindedir. Burada hizmet veren YÖK, hizmet alan –öğretmen kazanan- MEB dir.
MEB in son hamlesi ile yalnız Fen-Edebiyat Fakültesi mezunları değil, özel okul ya da dershanelerde “uzman öğretici” olarak çalışanlar da, mezun oldukları okul dikkate alınmaksızın formasyonlarını YÖK dışında bir kaynaktan alabilecekler. Formasyon verme yetkisinin kimde olduğunu tartışmasak bile özel eğitim kurumlarının özel tercihleri üzerinden sınıflara sokulanların, öğretmenliklerinin onayı son derece riskli bir karardır. Hepimizin gözü önünde sayıları gittikçe artan tarikat okulları veya dershanelerinde çalıştırılan “uzman öğreticiler” in Devlet kurumlarında öğretmenlik yapacak kriterlere uygunluğu tartışmalıdır.
Yeni atamalarda öğretmenlik mesleğini bilinçli olarak seçmiş, eğitim fakültelerinden iyi derecelerle mezun olmuş gerçek öğretmenlere rakip olacak şekilde ehliyete kavuşacak olanlar, yanlış kadrolaşmaya ve haksızlığa neden olacaktır kuşkusuz. Bu eğiticilerin niyeti özel eğitim kurumunda çalışmak ise bugünkü şartlarda para ve emek harcayıp formasyon almalarına gerek yoktur. İlahiyat Fakültesi mezunları da dahil, öğretmenlik eğitimi almamış bir çok kişi yaratılan bu boşluktan devlet okullarına öğretmen olarak girebilecektir.
Etik açıdan da yasal açıdan da sorunlu olan bu uygulama girişimi yüksek ihtimalle yargıdan dönecektir. Açık Lise Yönetmeliğinde olduğu gibi MEB in bu girişimi de taban sempatisi kazanmaya yönelik bir seçim yatırımıdır.
Sorunun detayları üzerine getirilen eleştiriler sorunun kaynağından uzağa düşmektedir. Öğretmenlik uzmanlık gerektiren bir MESLEKTİR! Her hangi birinin birkaç ay kurs görerek altından kalkacağı bir İŞ değildir! Bir konuyu iyi biliyor olmanız, iyi öğreteceğiniz anlamına gelmez asla! Öğretmenliğin, öğretimle sınırlanamayacağı gibi, “eğitimci” olmak uzun bir hazırlanma, emek ve tecrübe süreci ister. Eğitim Fakültesini tercih ederken başlarsınız öğretmen olmaya. Eklenti ve tadilatlarla sınıflara girerseniz İNSAN denen malzeme üzerinde geri dönüşü mümkün olmayan hasarlara neden olabilirsiniz.
Öğretmen, öğrenci ve veli üçgeninde Türk Milli Eğitiminin geleceği için öğretmen ihtiyacı öncelikli olarak Eğitim Fakültesi mezunlarından, sonra da formasyon almış olanlardan karşılanmalıdır. İş olanağı bulamayan mezunlar yetiştiren fakülteler yerine daha fazla sayıda ve nitelikli eğitim fakültesi açılmalıdır. YÖK-MEB arasında yetki ile birlikte adeta rant çekişmesi olarak göze çarpan bu çekişmeden hiçbir kurum ya da kişi kazanan olarak çıkmayacaktır.
Cumhuriyet Türkiye'si gelecek nesillerin, onların da geleceği öğretmenlerin elindedir. Öğretmenlerin niteliği üzerinden yürütülen politikalar, yapılan ince hesaplarda asıl sorulması gereken soru şudur:
KENDİ ÇOCUĞUNUZU GERÇEK BİR ÖĞRETMEN YERİNE, ÖĞRETMEN TAKLİDİ YAPAN BİRİNE EMANET EDER MİYDİNİZ?
09/10/2006
Cansel GÜVEN
guven@aes.org.tr