Zorunlu, Parasız Eğitim!
Adrese dayalı nüfus kayıt sistemi ile peydahlanan altı milyon yeni seçmen tartışma yarattı. Aynı kayıt sistemi bize zorunlu eğitim çağında olduğu halde okula gitmeyen 326 bin çocuk olduğunu söylüyor. Hem zorunlu, hem parasız bir eğitimden nasıl ve neden kaçılır acaba?
Bilgisayar ortamında yapılan her çalışma hatasız ve mükemmel olur zannı var. Teknolojiyi tanrı kabul eden ilkel toplumların açmazıdır bu durum. Puana dayalı personel atamalarında, kura ile tayinde hep elektronik sisteme sığınırız. Sistemin tuşlarına basan bir insandır oysa. Aldığınız puanın yanlış girilmesi, atanacağınız kurumun dolu görünmesi insani hatalar (?) sonucu mümkün olabilir. Size gelince hata veren sistem başka birini binlerce kişinin önüne taşır, hatta evinin karşısındaki okula yerleştiriverir. Hikmetinden sual olunmaz bilgisayarın işine karışılmaz ki!
Ölüleri, bebeleri seçmen ilan eden bilgisayarlar bu defa fena hata yapmış. Mevcut yasaya, ücretsiz ders kitaplarına, kampanyalara inat okullu olmayan 326 bin çocuk olduğu ortaya çıkmış durumda. Görsen dert, görmezden gelsen dert. 6-13 yaş aralığındaki 326 bin çocuğun isim ve adreslerini kucağında buluveren Milli Eğitim Bakanlığı bu ateş topunu başka birilerinin kucağına atıverdi.
Bulunan çözüme göre; okulların -ne iş olsa yapar- kadrosunda bulunan müdürleri, kapı kapı dolaşarak aileleri iknaya çalışacak. İdareciler ellerindeki çocukları oturtacak sıra, okutacak öğretmen, ısıtacak gaz, temizlik yapacak personel bulamaz durumdayken, daha çok ve daha fakir öğrencileri kazanmaya gönüllü olacakmış. İlköğretim Genel Müdürü İbrahim Er, öğrencilerin derse katılmama sebeplerini tek tek tespit ederek ortadan kaldıracaklarını vurgulamış. Nasıl başaracakmışız bunu? Onun yanıtı da sayın genel müdürden;
"Her okul kendi sahasındaki çocuklar için gerekli girişimlerde bulunarak okula kaydetmeye çalışacak. Kaydedemiyorsa sebebini e-okul modülüne yazacak. Bu sebepler üzerine yeni stratejiler geliştirilecek. Tüm Türkiye'de bu çalışmayı yapacağız, hem gerçek istatistik rakamına ulaşacağız, hem de kapı kapı dolaşıp çocukları okula kaydetmeye çalışacağız.”
Duyan da, bizzat genel müdürün ya da uzman birilerinin bu iş için özel olarak çalışacağını zanneder. Tabii ki öyle olmayacak. Bakanlık bu görevi il milli eğitim müdürlüklerine, iller, ilçe milli eğitimlere, onlar okul müdürlerine, müdürler kurban öğretmenlere havale edecek. Öğretmenim de haklı olarak “nasıl, ne zaman, neden yapayım bu işi” diyecek. Söz konusu adreslere gidilmiş gibi yapılacak, sorunun malum nedenleri öğrenilmiş gibi yazılacak. Sonuçta kağıt üzerinde teşhis konan hasta, yine masada kalacak.
Masal dinlemeyi seven, en fenası dinlediği masallara inananlar olacaktır. Ben onlardan değilim. Bilgisayar ekranındaki o rakamlar insan. O insanları istatistiksel veri olarak görenler ise ne kadar insan tartışma götürür. Rakamsal bir şıklık yaratmak için “mış gibi” yapmanın alemi yok. Okula yazılmak için çırpınan, hem işçi, hem öğrenci olan çocukları okul dışına püskürten bir sistemimiz var bizim. Sistemin çiğneyip tükürdüğü bu bebeleri okulda tutamıyorken, okulu tanımayan 326 bin çocuğu kucaklayamazsınız.
Zengin-fakir demeden her öğrenciye her yıl kitap dağıtan bakanlık, ayağına giyecek terliği bile olmayan çocukları tam bursla okutmak zorundadır. Başka nedenlerle çocuğunu okula göndermeyenler için cezai yaptırımlar uygulanmalı, öğrenciye devlet veli olmalıdır. Gönüllü ve zorunlu köle olan eğitimcileri kapı kapı dolaştırarak çocuk okutamazsınız. Devlet üzerine düşeni yaparsa, öğretmene öğretmek düşer.
Çözüme değil, popülizme dönük olan bugünkü yaklaşımla ne mi olur? Birileri sistemde birkaç düğmeye basar, 326 bin çocuk önemli oranda okullaşmış görünüverir, vicdanlar rahatlar. Teknolojinin gözünü seveyim…
Cansel GÜVEN
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı