II. Çelik Dönemini dönemini yaşıyoruz birlikte. İlk kabinedeki performansı takdire layık bulunmuş olmalı ki yine yeniden Milli Eğitimden sorumlu bakan oldular. Durmak yok, yola devam…
Okulları ve milli eğitim müdürlüklerini vekalet cennetine çeviren Sayın Çelik ve ekibi, yönetici atamalarında iptal edilen her yönetmelikle adeta daha da rahatladılar. Ortaya çıkan yasal boşluk yapılan her görevlendirmeyi meşrulaştırdı. Bu arada dağıtılan takdir ve teşekkürler liyakati şüphelileri rakiplerin önüne taşıyor. Bir dahaki yönetmelik ne kadar adil olursa olsun Atatürkçü, cumhuriyetçi kadrolar Eğitim Bir-Ben’cilerle yarışamayacak. Haftada 1 saat dersle sorumlu Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni açığı sınıf öğretmenleri ile yarışmakta. Alınandan fazlasına ihtiyaç var ben şahidim. Yöneticilik yetenekleri AKP döneminde keşfedilen bu arkadaşlarımız yalnız okullara değil İl özel İdarelerine de müdür olarak atanıyor, dersler boş geçiyor haliyle.
Yalnızca particilik, din kardeşliği, hemşerilik ve sendikamcılık değil yağcılık da pirim yapıyor. Okulun öğrenci için değil, büyüklere yaranmak için olduğunu sanan “idareciler” bir kurdele kesilecek, nutuk atılacak diye minicik bebeleri Kars ayazında titrettiler. Çadırda kurulan sobayla değerli gerileri ısınırken naylon pabuçlu, örgü hırkalı çocuklar donma tehlikesi geçirdi. Adı ister bayram, ister açılış ister bayrak töreni olsun öğrencileri titreterek yapılan zulme hayır diyorum! Başöğretmen Mustafa Kemal hiçbir zaman hiç kimseye böyle zulüm etmemiştir, yaşasaydı da kış şartlarında bu tür gösterişlere asla izin vermez, sorumluları görevinden ederdi. Adeta Bayramdan Atatürk’ten, okuldan nefret ettirmek için inadına andımız, inadına nutuk, ısrarla mikrofon aşkı! Böyle bir törende öğrencilerini önüne katıp sınıfına götüren öğretmen görevinin gereğini yapmış olacaktır. Her türlü hukuksal mücadelede sonuna kadar yanında olacağıma söz veriyorum.
Şükür denilen şeyler de olmuyor değil. Yılda 400 bin dolar vererek üye olduğumuz PİSA nın yaptığı ölçme-değerlendirme sonucu yine sonuncu olduk. Bakan Çelik: “yerimizi korumak da başarıdır” demiş. Hatta seneye de ekstra başarı beklemiyormuş. “Bu konuda kehanete gerek yok” diyen bakana katılıyoruz. Seneye de bakan kalacağına göre biz de beklemiyoruz başarı falan. Sözel, matematik ve fen alanında dibi gören Türkiye’nin 57 sıra önünde tüm dallarda birinci olan Finlandiya bu başarıyı nasıl yakaladı bakmak gerek. Bence eğitimden sorumlu bakanın nereye baktığı çorabından değil yaptıklarından anlaşılır. Türk çocukları Finli çocuklardan daha aptal ya da tembel değildir. Öyleyse bu karneyi ayna edip sahibine iade etmek gerek.
Öğretmen, milli eğitimin en önemli bileşeni. Onu da hiç ettiler. İki yüz bini aşkın öğretmen kadroyla, olmazsa sözleşmeyle öğrencilerine kavuşmak için ağzıyla kuş tutmakta. Emekli edilenin altında kadro açan, çoğu eğitimciyi sözleşmeli eden hükümet onu da sınava, piyangoya vurdu. Bazı branşlarda hiç atama yapmayarak yetişmiş iş gücünü heder ediyorlar. İçi seni, dışı beni yakar hesabı halen öğretmen olanın derdi de başka türlü.
Milli eğitimimizin gittiği yer tüm ülkenin gittiği yerdir. Bu soruna her yurttaş taraftır, olmalıdır da. Nesillerimizi ve geleceğimizi tek bir kişiye ya da partiye ipotek edemeyiz. Öyle olursa tek tesellimiz gideni uğurlayacak olanların fatiha okumayı biliyor olması olacak korkarım.
07/12/2007
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı