Ortak sorunların kamuoyunda yankı bulması, tartışılması, icracı kurumlara çözüm yönünde baskı oluşturulması için basında yer almak gerekir. Bireysel ve kitlesel eylemler bunun için yapılır. Basında yer almayan hiçbir eylem amacına ulaşamaz.
Eylemin basında yer alması kitlenin niceliği, konunun niteliği ve dile getiriliş şekline bağlıdır. En azından birinin çekici olması gerekir. Günümüzde kalabalık kitleler tarafından, çarpıcı bir konuda, etkileyici bir yöntemle yapılan eylemlerin de basın tarafından pas geçildiğine şahit oluyorsak bunun adı sansürdür.
Her meslek grubunun eylem şekli farklıdır. Berberlerin makasla, çiftçilerin ürünleriyle alanda olması olağandır. AES olarak tüm eylemlerimizde her zaman öğretmen niteliğini ön planda tuttuk. Üyelerimizi, çocuklarımızın öğretmenini görmekten hoşlanmayacağımız şekillere sokmadık. Soyunmak, yalın ayak yürümek, havuza atlamak bir öğretmene yakışmaz. Aynı şekilde imam kılığına sokulmuş birinin önündeki tabuta hiçbir meslektaşımı yatırmam. Önce simit yemek, bağırmak, ardından zılgıt çekip halay çekmek de anlayamadığım bir eylem türüdür. Söz konusu olan bir eğitim sendikasıysa dönem sonunda hükümete karne vermek gelenektir, biz hiç vermedik. İlk yapıldığında zekice olan bu eylem nasıl olur da hala satan haber olur aklım almıyor. Çok lazımsa devamsızlıktan bırakır, tasdiknamesini veririz bu kabinenin. Hiçbir kuvvet beni sanal bir karne önünde açıklama yapmaya zorlayamaz.
İl emri eylemlerimiz çok haklı, çok insani gerekçelerle yapıldı. Basında yer alması için küçük soslara ihtiyaç duyduk ne yazık ki. İlkinde Sayın ÇUBUKÇU’dan eşlerinden, annelerinden ayrı olanlarla kız istedik. Dev bir şeker paketini ve çiçeği bakanlık önüne bıraktık. Öncesinde, sonrasında söylediklerimiz görülmedi, yalnız bu kısmı alıntılandı. Birkaç ay sonra basın açıklamamız sonrası alyans bıraktık, yalnız alyansları gördük ekranda. Ardından diğer sendika başkanlarıyla bakanlık önündeyken bir üyemiz üzerinde “bir yastıkta kocamak istiyoruz” yazan bir yastık bıraktı. 5 sendikanın başkanının birlikte verdiği görüntü yerine yastık vardı fotoğraflarda.
25 Ocak eylemimiz geniş katılımlı ve uzun solukluydu. 24 Kasım da Başöğretmenlik Onur Ödülümüzü alan Arzu Öğretmen ve İrem kızımız hepimizi ağlattı. Karnı burnunda eyleme katılan Fatma hocamın isyanı da öyle. Akşam haberlerinde konunun hukuki boyutu, Personel Genel Müdürüyle yaptığımız görüşme, Meclis önünde İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter’le yapılan ortak basın açıklaması yoktu. Acıklı bir Türk filmi tadında haber olduk. Öyle ilgi gördü ki üç gün üst üste yayınlandı, paylaşım sitelerine düştü. Eylem öncesi çağrıyı görmezden gelen memur siteleri ve sendikaları “il emri” demeye başladı. Yurdun dört yanından gelen AES üyeleri kendiliğinden sokağa dökülmüş, ağlıyor gibi gösterilmesine rağmen sorunun gündeme gelmesine sevindik.
Ataması yapılmayan öğretmenlerin eylemi de üstüne gelince, Sayın Abbas Güçlü, Genç Bakış’ta bu haftayı atamalar konusuna ayırdı sağ olsun. Birkaç ay önce benim de konuk olduğum bir program sendika-örgüt reklamına döndüğünden olsa gerek örgüt temsilcileri çağırılmadı. Programa katılımcı istendi, biz de yönlendirdik. Her zamankinden farklı olarak bant çekilen program yayına girdiğinde saat 02 ‘ye geliyordu. Saçma sapan bir piyasa filmi uzun reklam aralarıyla bizi perişan etti. Arayacaklarını söyledikleri Fatma öğretmenim saatlerce telefon başında beklemiş ama aranmamıştı. Eylemin ardından doğum yapan hocam, birkaç günlük loğusa haliyle personel genel müdürünün odasında ağzına tıkılan sözlere yanıt verecekti, günlerdir bunun heyecanını yaşamıştı. Arzu Hocam ve diğer katılımcılar sendika ya da platform adı söylememeleri için uyarılmış, yalnızca kişisel dertlerini dile getirmelerine izin verilmişti. Gerekince kesilip sansürlenecek, üstelik sahur vakti yayınlanacak bir program için abartılı önlemler alındığını düşünüyorum.
MEB, müsteşar düzeyinde temsil edildiğinden soru ve sorunlar yeterince muhatap bulamadı. Başlarda özür atamaları için müjdesi olduğunu söyleyen sayın müsteşar sabaha karşı program biterken hala o konuya gelememişti.
Yaptığımız anketlerin “bir eğitim sendikası” diye duyurulmasına, basın açıklamalarının başka bir sendikaya yetiştirilip onların ağzından yayınlanmasına, kazandığımız davaların sonradan davaya müdahil olan sendikaların hukuk zaferi olarak ilan edilmesine alışamadım. Çağırıldığım birkaç canlı yayından başka bir sendika başkanı istemiyor diye özürle geri çevrildiğim de oldu. Ne bir kanalla, gazeteyle, ne de bir eğitim muhabiri ile ahbaplığım olmuştur. Haber değeri varsa yayınlansın, değilse çöpe atarlar diye düşündüm hep. İlgili internet sitelerine reklam verecek hatırlı dostlarım, on binlerce üyem, basın danışmanlarım yok. Öğretmenler odasından çıktım, onun sesiyim.
Nüfusun yarısı öğrenci, geri kalanı veli, bir buçuk milyonu da eğitim çalışanı ise eğitim haberleri izlenir, izlenecektir. Bu haberciliği para kazandıran ve magazin olanlardan ayırın, gerektiği gibi yapın. Her şeyin başı eğitim diyorsanız bunu bu ülkeye borçlusunuz.
04/02/2010
Cansel Güven
Anadolu Eğitim Sendikası
Genel Başkanı