O günleri hiç unutmam. Temiz yıllardı. Ne beynimizi ne yüreklerimizi ne de inançlarımızı kirletenlerle yüzleşmemiştik. Geceleri koynunda uyumaktan korkardım. Çocuk aklımla ölümlerin önce yaşlananlara uğrayacağını söylerdim. Kendime derdim bunu. Uzun süre çekirgelerin sesini dinlerdim. Sonra uykuya yenik düşerdim ki ilk gözlerimi açışımda nefes alıp veriyor mu diye sana bakardım. Günler akıp giderdi böyle...
Yaşıyor olsaydın ya da o zamanlar teknoloji bu denli gelişmiş olsaydı bazı kareleri ölümsüz hale getirirdik. Atatürk'ü anlatmalarını, savaş çıkacak korkusuyla sakladığın yumurtaları, ambarlara gizlediğin erzakları ve sandığında tuttuğun çarıkları ölümsüz etseydim keşke. Bir deri bir kemik ellerinle tuttuğun ellerime bakıyorum. Delen Deresi'nin kesilmeyen suyundan sırtına alıp geçirmen... Ah be ninem, ne vardı çocukluktan beri hayata anlam yükletmeye çalışmak? Kalbimi, bedenimi, ruhumu kısaca ömrümü yordum. Nerede ve nasıl dinleneceğimi inan bilmiyorum. O denli huzura ihtiyacım var ki daimi huzuru bulamayacağım diye korkuyorum. İçime işleyen seneler, aşırı korku salan bir gösterinin aktörü gibi. Ben de figüranlığa soyunmuş sıradan bir oyuncu... Bitmek bilmeyen senaryonun en basit yolcusu. Bu yolun sonu nereye çıkar diye sıkça soru soran ama sorduğu sorulara yanıt alamayan sorgulayıcıyım.
"Evinin önünden başla temizliğe" derdin. Seninle ne çok anım varmış da yazmak için bir sebep gerekiyormuş. Daha dün altı bin zeytin ağacı kesildiğinde parmağımın ucuna iğne batırdım. Mazoşist değilim elbette. Kesik atsam, psikopata bağlarlar hemen. Kan çıktı parmağımın ucundan, gözümden de yaş geldi. Bugün çok az bir iz kalmış dünden. Halen yeri acıyor. Ama bunu ömrümün sonuna değin unutmayacağım. Çünkü insan yaptıklarını asla unutamaz. En iyi öğrenme şekli diyor uzmanlar. Ben demiyorum, onlar diyor inanıyorum. Nasıl seninle Delen Deresi'nin karşı kıyısına gidip topladığımız zeytinleri unutmamışsam, kendine verdiğin değeri de unutmayacağım. Ağacın dibinde beklerdim hep düşenleri toplamak için. "İsraf olmasın" diyen de sendin. Sahi senin inancından kaldı mı koskoca coğrafyada meraktayım. Eve gelip beraberce ayıklardık. Sonra tuza basardın. Gerisini anımsamıyorum. Çok çocuktum henüz. Sabah çaylarında soframızı süslerdi bir de.
Hayvanları, bitkileri sevmek insanı sevmekle eşittir diyerek büyüttünüz bizleri. Ne vardı da bu denli duyarlı yetiştirecek? Bak artık hayatın yükünü kaldıramıyorum. İnsanların ve kendini insan sananların yarattığı bu güzelim yeryüzünü sevemiyorum. Gökyüzü daha mı çekilir halde? Bizler bir şeyi severek koklamayı öğrenmişiz. Tüm kokuların yapay kalması da mı bundan? Yaşamak değil de, canlıyım diyen düşünme erdemi verilmişler eritiyor yürekleri. Yürek erimesini en son "yüreğimin yağı eridi" deyimini kullanarak söylemiştim. Çok arzulamak ile çok üzülmek... İkinci anlama gelmesini bünyem taşıyamıyor diyorum susuyorlar. Kimi kime şikayet edeceğim? Şaşkın, bir o kadar da umutsuzum. Susuz kalan damara sahibim.
Bazen tüm iradeni tüm beklentilerini yitirirsin. İçinde çürüyen, can çekişen ve ardından ölen "sen" olursun. Sahi şair "içimde ölen biri var" derken hangi canlıyı düşünmüştü? Oysa içimde yitip giden kendim oldum. Dış ile iç başka. Yüzümü denize döküp döküp geliyorum. Ardından ırmaklara dalıyorum gözlerimle. Havanın soğuğa çalması kimin umurunda... Ben diyorum yine ben, en bencil halimi takınarak. Tam ayağa kalkmak üzereyken, beynine bir darbe alırsın ve derin umarsızlık haline bürünürsün ya tam o noktadayım. İçimde ve dışımda tümden öldürdüğüm, asla dirilmesine izin vermeyeceğim düşünce kalıplarıyla çarpışıp duruyorum.
Dün güzel ülkemde altı bin ağaç kurban edildi. Kurban edilmesi gereken yığınca mahlukat varken, en sessizlere dikildi gözler. İçimden altı bine değin saymak istedim. Beceremedim. Sayarken zorlandım da keserken nasıl zorlanmadınız, dedim. Ağlamak istemiyorum dedim, ciğerimi yaktım. Sonra bu kadar acıyla nasıl baş ederim diye düşündüm. Derenin karşısındaki yamaca çıkıp, acı bile olsa tüm zeytinleri toplamak istedim. Başkaları kıymasın diye....Zeytin yememe kararı mı alsak yoksa elektrik tüketmeme mi? Ya da Dünya'nın elektrikleri mi sönse aniden! Belki yerine ağaç diker birileri. Canlıya kıymak cinayet değil mi? Öldürmenin sağı solu yok, Yaratıcı' nın da sağının solunun olmaması gibi.
Bu zamana gelene değin bildiklerimi unuttum. Beynime şunu yazdım: Önünde sonunda ölümle yüz yüze geleceksin. Ölürken cennetini götürmek derdindeysen, senden daha zayıf olanı ezmeyeceksin, bu eşek alçak binelim tepesine demeyeceksin, sana sunulan dengenin cılkını çıkartmayacaksın, kısaca senden daha güçlü olan Varlık'ı yok saymayacaksın. O Varlık gün gelecek tüm zeytinlerin, fidanların, gencecik çocukların ve anaların sesine ses olacak. Ne denli ağlatmışsan, o denli ağlayacaksın. Unutmadan yazdım. Sizler de yazın...
Özlem RÜSTEM
Tokat Erbaa Temsilcisi