98 yıl önce bugün bir vapur kalktı İstanbul'dan Samsun'a doğru. 98 yıl önce bir vapurun içindekiler terk ettiler İstanbul'u, "Geldikleri gibi gidecekler" diyerek gelenleri geldiği yere göndermek için.
Oysaki ne gerek vardı böyle maceralara? Alıştıkları yerde, payitahtın merkezinde kalabilir; uysal koyun olabilir, her akşam Beyoğlu'nda İngiliz/Fransız askerlerine selam çakarak keyif çatabilir, belki selam verirken eli titredi diye bir iki tokat da yiyebilir ama böyle bir iki ufak tefek sıkıntı dışında rutin yaşamlarını sürdürebilir, sultana yakın olup bir eli yağda bir eli balda yaşayabilirlerdi; hem sultana yakın oldukları için rütbe üstüne rütbe de alabilir, belki Ferit gibi saraya damat falan olup sadaret veya bir vezirlik kapabilirlerdi.. Apoletleri üst üste koyup aşağıdaki yabanlara göğüslerini şişire şişire tepeden bakmanın cezbedici keyfini sürebilirlerdi. Ne olacaktı canım varsın ay yıldızlı al bayrak dalgalanmasındı? Ne olacaktı sanki İstanbul'un adı Konstantinepolis olsaydı? Sonuçta omzu apoletli bir sürü Osmanlı paşası gayet rahattı bu durumdan. Mehtaba karşı kilise çanları eşliğinde İngiliz subaylarıyla birlikte kadehler kaldırılabilirdi Britanya kraliyet ailesinin şerefine. Onur mu? Geç onu canım. Onur dediğin şey pazarda kaç sterlindi ki?
Lakin birileri amansız bir hastalığa hatta üç hastalığa yakalanmıştı o Şişli'deki evde.. Vicdan, vatan ve millet sevgisi denen ölümcül hastalık esir almıştı bünyelerini. Arkalarına bile bakmadan gittiler. Dediklerini de yaptılar. Zaferlerle döndüler oralardan... Bandırma Vapuru çok şey öğretir görmesini bilene. Onlardan biri de şudur. Büyük harflerle ama sessizce yazıyorum unutulmasın diye:
BÜYÜK KAVUŞMALAR İÇİN BÜYÜK TERK EDİŞLER GEREKİR.
Yani durum şudur ki azizim, o vapura çürümenin merkezinden binilir ve umudun merkezine doğru yol alınır. Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimizin anısına saygı ve minnetle..
Mehmet ALPERDEM
AES Kocaeli