Her öğretmen fakülteden bin bir umut ve idealle mezun olur… İdealisttir öğretmen ve çok şey bildiğini sanır. Aslında çok şey bilir ama bildiği doğrular ile ülkemizdeki eğitim sisteminin tutmadığını bilmez…
Saf ve temizdir yeni mezun öğretmen… Mesleğinde çok başarılı olacağına inanır… Çünkü dört yıl boyunca kendisini bu iş için hazırlamıştır…
Eğer başarabilirse KPSS sınavını kazanır. Ve sevinir… Her öğretmen zorunlu hizmetin üç yıl olduğunu sanır başta ve zorunlu hizmet bölgesinde çift maaş alacağını, kiralar da ucuzdur, zorunlu hizmet bölgesindeki halk ve idareciler öğretmen dostudur, zaten yiyecekler köylüden geliyordur…
Bizim yeni mezun üç yılda zorunlu hizmetini tamamlayacak, bu süreçte askerliğini de yapacak, sonra tayin isteyip memleketine gidecektir… Yüksek lisansını yaparken evlenecek kariyer ve aile hayatını bir arada götürebilecektir. Genç yaşta zorunlu hizmetini tamamlamıştır öğretmen ve doğuda çift maaş aldığı için rahat rahat para da biriktirmiştir, bir ev ve bir arabada artık ona şarttır…
Neyse bizim öğretmen atanır…
Atandığı ile gelince sürü psikolojisi ile göreve başlar. Çoğu yeni sınıf öğretmeni kendi başlama yazısını ne yazdığını bilmeden kendi yazar. Bu ilk günde ne yaşadığını seneler sonra anlayacaktır öğretmen ve belki de komik bir anı olarak anlatacaktır arkadaşlarına…
Görevine başlayan köy öğretmeninin artık köyüne gitmesi gerekir. Köyün adını sorar ama köyü kimse bilmez. Neyse oradan birisi çıkar ve köyün eski ismini söyler öğretmene, köyün kahvesi tarif edilir…
Selamünaleyküm ile girer öğretmen kahveye, klasik sorular ve şikayetler ile karşılaşır… İlk günlerin hevesi ile hepsini çözebileceğinden emindir öğretmen…
Ve öğretmenimiz köyüne kavuşur nihayet ve okulunu görür… Ama keşke görmese midir ne? Ardından lojmanına gider, anahtara ihtiyaç yoktur çünkü lojmanın kapısı açık ve içerisi talandır, dışarı çıkar… Neyse köylünü birisi acır gariban öğretmene “hoca, hoş geldin” diyerekten evinde misafir eder onu…
Günler günleri kovalar ve yalnızlık zor iştir… Bir gün köyün dolmuşundan kravatlı birisi inerek lojmana doğru yaklaşınca öğretmen heyecanlanır, bu gelen okulunun yeni ücretli öğretmenidir, nihayet yalnız kalmayacaktır bu lojmanda…
Günlerden sonra aylar da kovalamaya başlar birbirini. Öğretmenimiz artık bir dil daha biliyordur, İstanbul Türkçesi gayri ihtiyari artık bozulmuştur…
Yıllar da kovalamaya başlayınca birbirini öğretmenin tek tesellisi artık “az kaldı” olur. Tam zorunlu hizmetim bitti bitecek derken…. Hopppp, bir rotasyon affıdır çıka gelir… Öğretmen şaşırır kalır, yıllardır kandırılmıştır ve gençliğini kaybetmek üzeredir…
Oturur dağın başındaki okulunun merdivenlerine ve başlar düşünmeye. Neler öğrenmiştir?
Artık bir okul müdürü kadar idari işleri biliyordur. Artık bir dil fazladan biliyordur. Değişik soba yakma teknikleri geliştirmiştir. Gelen TEDAŞ görevlisi sadece lojmanın saatini yazar. Şırnak kömürü tozu ile tezeği karıştırıp yakabiliyordur. İnşaat işlerinden anlıyordur. Olası bir kavga anında ne yapması gerektiğini biliyordur. Tıkalı soba bacalarını ve borularını çok rahat temizleyebilir. Zorlu kış koşullarında iyi araba kullanabilir. Köy köpekleri ile mücadelede artık çok iyidir. Donmuş su borularını açabilir. Fare ile mücadele edebilir. Gece ayaz olunca dış kapının kolunu asla tutmaması gerektiğini bilir. Köyde minibüs sahibinin önemli bir karakter olduğunun farkındadır. Muhtarlık seçimlerinde susması gerektiğinden haberdardır. Okul ihata duvarı mutlaka korunması gereken bir unsurdur. Köyde kavgalı ailelerin çocukları evlerine ayrı ayrı gönderilmelidir. Lojmanda mutlaka yedek su bulundurulmalıdır. Elektrik geldiği gibi telefon şarja takılmalıdır ve bunlar gibi çokları…
Peki, idealleri öğretmenin… Kendisine verilen sözler…
Ve öğretmen anlar… Tüm bu öğrendikleri ve yaşadıkları ders kitaplarında olmayan “ bir öğretmeni meslekten soğutma yöntem ve teknikleridir.”
Levent Özcan
Anadolu Eğitim Sendikası
Erciş Temsilcisi