ÖĞRETMENİN PSİKOLOJİSİ BOZUK
Önce öğretmenlerimizin psikolojik sorunlarını ele alalım. Bugün öğretmenlerin kafası, her şeyden önce sık sık değişen eğitim sistemi, eğitim müfredatı ve tabi oldukları mevzuat yönünden karışıktır. Bu konularda asla öğretmenlerin görüşleri alınmıyor, sorunları ile ilgili araştırma, soruşturma yapılmıyor. Her gün, okulunda dört yılını veya sekiz yılını dolduranların başka okullara atanacağı, yani zorunlu rotasyon yapılacağı söylentileri, öğretmenlerimizi huzursuz ediyor. Bunun en çarpıcı örneğini bu öğretim yılı başında Proje Okulu adı verilen tarihi ve merkezi okullarda gördük. Bu okullarda bir buçuk ay doğru dürüst eğitim yapılmadı. Daha önce en güvenli meslek olarak görülen öğretmenlik mesleği, bugün iş güvenliği en zayıf mesleklerden biri olarak görülüyor. Son alınan öğretmenlerin hepsi sözleşmeli. Bunlar ise kendilerini hiç güvende hissetmeyeceklerdir. Örgütlenme özgürlüğü de yok. İstedikleri sendikaya değil, iktidara yakın sendikaya üye olmak zorunda kalıyorlar. 15 Temmuz’dan sonra FETÖcü sendikaya üye oldular diye tamamı meslekten ihraç edilen meslektaşlarını gördükten sonra, belki de hiçbir sendikaya girmek istemezler. Ekonomik sıkıntılar da eklenince, öğretmende sağlam bir psikoloji kalır mı?
ÖĞRETMENİN EKONOMİK DURUMU DA BOZUK
Öğretmenlerimiz bugün ekonomik şartlar yönünden, elli, altmış yıl önceki öğretmenlerin gerisindedir. Atatürk’ün eğitime ve öğretmene verdiği önem sebebiyle öğretmenlik, Cumhuriyet’in ilk yıllarında ekonomik ve sosyal yönden birçok mesleğin önündeydi. Ama bugün öğretmenler büyük bir geçim sıkıntısı içindeler. 2016 yılında mesleğe yeni başlayan bir öğretmen 2500 lira alıyor. 20 yıllık öğretmenin aldığı maaş ise 3500 lira. Ek ders saat ücreti ise 10,5 lira. Çoğu öğretmen ek ders de alamıyor. Büyükşehirlerde bir öğretmenin oturacağı ev kirası 1000-1500 liradan başlıyor. Bu evin en az 500 lira civarında zorunlu giderleri olduğunu düşünürsek, öğretmenin maaşının yüzde 60’ı sabit giderlere harcanıyor. Büyükşehirlerde görev yerine gitmek için iki üç vasıta değiştiren öğretmen çok. Bu da en az 200-250 lira yol ücreti demektir. Bu durumda bekar veya eşi çalışmayan öğretmenler büyük geçim sıkıntısı çekiyorlar. Ancak eşi de çalışan bir öğretmen, zar zor geçinebilir.
İstediği gibi giyinemeyen, yiyemeyen, gezemeyen, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını karşılayamayan, çocuklarının istek ve ihtiyaçlarının yerine getiremeyen öğretmenin psikolojisi bozuk olmaz mı? Öğrencisinden daha iyi giyinemeyen, cebinde ondan daha az para bulunan öğretmen, mesleğini sağlıklı olarak icra edebilir, öğrencisine rol model olabilir mi? Bu koşullardaki öğretmenin toplumdaki profili de, sosyal statüsü de düşüktür. Zaten sosyal statü, mali statüyle, ekonomik statüyle doğru orantılıdır.
ÖĞRETMEN YETİŞTİREN SON OKULLAR DA KAPATILDI
Başöğretmenimiz Atatürk’ün, Cumhuriyetin ilanından yedi ay önce 24 Mart 1923 tarihinde Kütahya Lisesini ziyareti sırasında öğretmenlere yaptığı şu konuşmaya bir göz atalım: “Toplumumuzu gerçek hedefe ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır. Biri vatanın hayatını kurtaran “asker ordusu”, diğeri memleketin geleceğini yoğuran “irfan ordusu”dur. Bu iki ordunun ikisi de hayatidir. Yalnız siz irfan ordusu mensupları, sizler ölen ve öldüren birinci orduya, niçin öldüğünü öğreten bir ordunun mensubusunuz. Bir millet, irfan ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferin köklü sonuçlar vermesi mümkün değildir. Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun elde ettiği kazanımlar sönük kalır”.
Bugün büyük Atatürk’ün ne asker ordusunun, ne de irfan ordusunun kurmaylarını yetiştirecek bir tek okul kalmadı. Bu iki özellikli mesleğin okulu olmadan kaliteli subay ve öğretmen yetişmez, meslek ruhu, mesleğe aidiyet duygusu oluşmaz. İlk askeri okulları da, ilk öğretmen okulları da Osmanlı döneminde kurulmuş modern eğitim kurumlarıdır. Fakat her nasılsa iki tür okulları da “yeniosmanlıcı” çizgisindeki bugünkü iktidar kapattı.
İlk erkek öğretmen okulu “Darülmuallimîn” 1848’de, ilk kız öğretmen okulu “Darülmuallimât” 1870’de kuruldu. “Darülmuallimîn” ve “Darülmuallimât” okulları, önce “Öğretmen Okulu”, 1974’te de “Öğretmen Lisesi” adını aldı. Orta okul ve liselere öğretmen yetiştirmek üzere daha sonraki yıllarda Yüksek Öğretmen Okulu adını alacak “Darülmuallimîn-i Âliye” 1870 yılında kuruldu. Ortaokul ve lise öğretmeni yetiştirecek “Eğitim Enstitüleri” 1926’da kuruldu.
Bu arada zeki köy çocuklarını köy öğretmeni olarak yetiştirmek üzere 1940 yılında Köy Enstitüleri kuruldu. Nitelikli öğretmen yetiştiren bu okullar, bazı çevreleri rahatsız etti ve 1946’dan itibaren programı aşağı çekilerek 1954 yılında siyasi nedenlerle kapatıldı. Maalesef Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okulları da, 1970’li yıllardaki anarşik olaylara kurban edilerek 12 Eylül 1980’de kapatıldı. Son olarak 2014’te Anadolu Öğretmen Liseleri de kapatıldı. Şu anda öğretmen yetiştirme misyonu taşıyan tek okulumuz yok.
1835’te kurulan Harpokulu, 1845’te kurulan Askeri Liseler, 1898’de kurulan Gülhane Askeri Tıp Akademisi de 15 Temmuz 2016 tarihinde yapılan başarısız darbe girişiminden sonra kapatıldı. Bu durumda asker ordusunun subaylarını da yetiştirecek eğitim kurumu kalmadı.
Yeterli ekonomik geliri olmayan öğretmenin, kendini geliştirecek araç, gereç, kitap, dergi ve gazete alması da, yüksek lisans, doktora, yurt dışı eğitimi yapabilmesi de mümkün değildir. Bugün bir gazete bile alamayan çok öğretmen var. Bu öğretmenden nasıl kaliteli hizmet bekliyoruz.
Kısacası, sadece kral değil, öğretmen de çıplak.
Öğretmenlerimizin Öğretmenler Gününü yürekten kutluyorum.