Aslında bu 8 Mart hiçbir şey yazmak istemiyordum. Kitap okuma salonu da olan bir mekandayım. Müzik dinlerken kişi, dökülmeye başlayabiliyor. Birkaç kez bu durumu ifade de etmiştim, anımsıyorum.
Kulağımda sevgili Ahmet Kaya’nın sesi. “İçimde Ölen Biri Var” derken bile “kendimi bulacağım” diye seslendiği kadını var. Durum böyle olunca da kadınına olan aşkını cümle alemin bildiği bu değerli insanı dinlerken üç beş satır karalamadan olmaz diyorsunuz. Tanrı kadını yeryüzüne sunduğundan itibaren, hangi aklı evvel olduğu bilinmez, kadının da çocuk, anne ve üreten bir kişi olduğunu unutuyordu. Ya da işine öyle geliyordu. Düşünün ki, erkeklerin yapıp da kadının yapamadığı bir iş olagelsin!
Medeniyetlere baktığımızda kadınların ezilmediği, hor görülmediği, cinsiyetinden ötürü arka plana itilmediği bir dönem olmuyordu. Cinsiyet köleliğine karşı çıkmaları ve kadınların emekten yana kullandıkları güçlerinin ortaya çıkarılması açısından, Almanya’da Klara Zetkin, Polonya’da Rosa Lüksemburg ve Türkiye’de Rahime Selimova isimleri bu anlamda önemli adımlar atıyorlardı. Kadının buradaki varlığı, erkek egemenliğine karşı duruşundan ziyade, kapitalist yapıya karşı duruşu olarak kendisini gösteriyordu.
Bir anlamda üretimden gelen gücünü kullanan kadın, “mutlak egemenlik” nidasını ilke edinen sisteme başkaldırıyordu. Beraberinde de çatışmaları yaratıyordu. Sınıf bilincini özümseyen, iktisadi ve kültürel alanda varlığını duyurmaya çabalayan kadın kimliğinin karşısına her türlü duvar örülüyordu. Sistem kadının karşısına yine kendi cinsinden metalaştırdığı kadınları çıkarıyordu. Kimi yerde cinsel bir obje olarak görülmekten sıyrılamıyordu. Kanlı kazanımlarla elde edilen 8 Mart’ın içi tümden boşaltılarak “Kadınlar Günü” gibi algılanması sağlanıyordu.
“8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak yerleşmemesi için burjuvazi elinden geleni arkasına koymuyordu. Kulağımda halen aynı tını…Şu an hangi ülkenin hangi sokak başında ya da evinde bir kadın, sırf kadın olmanın dayanılmaz yazgısına boyun eğiyordur bilemiyorum. Ama şunları artık çok iyi biliyorum: Üreten biziz ve yöneten de olmalıyız. Sosyal hayatın tam merkezine konuşlanarak özgürleşebileceğimizi ilke edineceğiz. Asla unutulmaması gereken ise, kadın olmadan değişimin olamayacağı, değişim olmadan da kadının kurtulamayacağıdır. Bir kez daha 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günümüz Kutlu Olsun…
Özlem Rüstem
Anadolu Eğitim Sendikası
Erbaa İlçe Temsilcisi