Milli eğitim bakanlığının hazırladığı "ne şiş yansın ne kebap seçimden sonra bakarız" üst başlıklı yeni atama yönetmeliği yayınlandı. Atama yönetmeliğinin internet de yayınlanmasından 15 dakika sonra BİR SENDİKA, bütün yönetmeliği okumuş ve tüm maddeler üzerinde tartışarak raporunu yayınlamıştı bile. Bu Guinness rekorlar kitabına girebilecek bir hız ve iş bitirme kabiliyeti gerektirir zannımca. BİR SENDİKAYI tebrik ediyor başarılarının! Devamını diliyorum. Bu olay aslında ayrı bir yazı konusu, ben daha farklı ve Türk Milli Eğitim sisteminin onlarca yıldır çare bulamadığı bir konuyla yazıma devam ediyorum.
Liseden mezun olan ve öğretmen olmak için girdiği üniversite sınavı sonucu aldığı puanla işi öğretmen yetiştirmek olan bir kuruma yani bir eğitim fakültesine yerleşiyor ve güzel ülkemizin birkaç yıl önce sayısı 40 olan fakat son yıllardaki artışla 75 taneyi bulan eğitim fakültelerinden birinde 220,000 üniversiteliden biri oluyor.
Eğitim fakültesinde alanıyla ilgili dersler dışında bir eğitimcinin alması gereken teorik bilgileri de içeren pedagojik ve psikolojik derslerden de geçmeleri gerekiyor. Eğitim fakültesinin belirlediği şartları ve dersleri başarabilen öğrencimiz mezun oluyor. Tabii ki aldığı diplomanın üzerinde eğitim fakültesi yazıyor fakat bu diploma öğretmenlik yapabilmesi için gereken değeri ve içeriği taşımıyor olacak ki eğitim fakültesi mezunu vatandaştan KPSS denilen yani KAMU PERSONELİ SEÇME SINAVI ' na girmesi ve alanıyla ilişik her sene değişebilen bir puan alması gerektiği söyleniyor. Nedeni ise ihtiyaçtan fazla sayıda öğretmen adayı(!) olmasından dolayı kamu personeli olamaya en layık(!) olanların seçilebilmesi. KPSS sınavının öğretmen adaylarına uygulanması öğretmenlerin sıradanlaştırılması vemasa başı memur zihniyetine (psikolojisine) sokulmasının en temel sebeplerinden biridir. Öğretmenlerin neden KPSS ye girdiğini neden öğretmenler için bu sınava ihtiyaç duyulduğu sorusunu soran sayısı yok denecek kadar az.
Öğretmen yetiştiren kurumlarla Milli Eğitim Bakanlığı küsmüş mü ki iletişime giremiyor ve ihtiyaç kadar eğitimci yetiştirilemiyor.
4 yıl, plan yapılamayacak ya da öngörülemeyecek kadar uzun bir süre mi?
YÖK denen kurum ne iş yapar?
Devlet planlama teşkilatı eğitimle ilgili ne gibi planlamalar yapar ve (varsa) bu planlamalar içinde öğretmen ihtiyacını hesaplar mı?
Milli eğitim bakanlığı neden eğitim reformlarının yegâne uygulayıcısı olan öğretmenlerine ırgat pazarından seçilmiş amele muamelesi yapar. Siz yapmazsanız bu işi yapacak binlerce insan var rahatlığıyla her istediğini öğretmenlere kabul ettirmeye çalışır. (Eğitim sistemimizin problemlerini çözebilecek reformları uygulayan öğretmenlerdir. Siz öğretmenlik mesleğinin itibarını iade etmezseniz reformlarınıza uygulayıcı bulamazsınız.
Eğitim fakültesi mezunlarının sayısını belli bir miktarda tutabilmek bu kadar mı zordur. Böylece mezunların niteliği ve donanımı daha üst düzeye yükseltilemez mi?
Bu sorulardan çok çok var, ama dikkat çekilmesi gereken en önemli unsur yeni yayınlanan atama yönetmeliğiyle çıkıyor ortaya.
Yeni yönetmeliğe göre yukarıdaki meşakkatlere maruz kalmış, öğretmen adayı olarak atanmış ve aslında (artık) aday olmaması gereken öğretmenin adaylığı nasıl kalkar?
- Okul müdürlerinin ve seçilmiş bir rehber öğretmenin vereceği geçer puanlarla
- Muhakkak BİR SENDİKAYA üye olmasıyla
- İlk yıl gireceği yazılı sınavlardan geçer not almasıyla.
- Milli Eğitim Bakanlığının lüzum gördüğü halde yapacağı mülakat sınavından geçer not almasıyla.
- Hepsi.
Bu soruya cevap verebilmek için atama yönetmeliğini okumanız lazım.
Nihayetinde eğitim fakültesinden sonra tonca sınavdan geçen insana ÖĞRETMEN denir tanımı gerçekleşmiş olur.
Madem eğitim fakültelerinden mezun olan insanlar öğretmen niteliği taşımıyor, eğitim fakülteleri öğretmen gibi öğretmen yetiştirmiyorsa kapatın eğitim fakültelerini. Nasıl olsa hangi dört yıllık fakülteyi bitiren insanı bu sınavlara soksanız size göre eğitimci evrimini tamamlayacaktır.
Hakan KAYATEMÜR
AES Milas Temsilcisi