Bir, iki yıl içerisinde tekrar değişeceğini düşündüğüm ve bu yüzden adını ezberleme zahmetine girmemenizi tavsiye edeceğim LGS diye bir sınav geçenlerde yapıldı. Sınav görevlileri arasında eşim de vardı. Sınav başladıktan sonra, bir öğrencinin tuvalete gitmek istediğini ama yönetmelik gereği izin veremediğini, sınav esnasında yavrucağızın kıvrım kıvrım sınava devam ettiğini, o yavrucağızı o şekilde görürken bir an kendi oğlumuz Egehan’ı o çocuğun yerine koyduğunu söyledi. Egehan deyince zaten gözleri doldu, sinirlendi. “Batsın sizin sınavınız da eğitim sisteminiz de. Hangi sınav bir çocuğun kıvrım kıvrım sınav yapmasına değer ki? ” dedi.
Bu olaydan önce iki öğretmen olarak, eşimle birlikte şu an dört yaşında olan oğlumuz Egehan için ileride eğitim hayatı için neler yapabileceğimiz üzerine kafa yoruyorduk. Oturup eğitim sistemimizin eleştirisini yaptık:
- Bir çocuğunun, bir gencin eğitim öğretim hayatı boyunca en az 150 bin TL harcıyorsun. Üniversite hayatı da dâhil. Ayrıca bir çocuğun eğitimi için devlete maliyetinin senelik 5 bin TL civarında olduğunu, bu paranın da bizlerden çıktığını unutmayın.
- Herkes diplomalı. Herkes üniversite mezunu.
- Her sene yaklaşık olarak KPSS sınavına 4 milyona yakın insan giriyor. Umudunu kaybedip sınav ücreti vermek istemeyen kişileri hesaba katmıyorum bile.
- Devlet kadroları doldu. İki senedir 25 bin öğretmeni atayamadılar bile. Kaldı ki bu süre zarfında emekli olan öğretmen sayısı zaten bundan fazla.
- Şu anın çocukları yarının KPSS sınavlarına girecekler ve o vakit KPSS sınavına giren kişi sayısı 8-10 milyonu bulacak. Devletin tüm kadrolarına senelik 50 bin kişi aldığını/alacağını varsaysak bile 200’de 1 ihtimal için bir çocuğu, bir genci 4(ilkokul)+4(ortaokul)+4(lise)+4(üniversite)=16 yıl boyunca hipodrom yarışındaki atlar gibi koşturmanın, sınavdan sınava sokmanın anlamı nedir ki?
- Kaldı ki bu süreçte harcanan para (ortalama-yaklaşık) 150 bin TL şu an. Peki harcadığının karşılığını alabiliyor musun? Hayır.
- Çocuğunu ortaokul, lise ve üniversiteye gönderiyorsun. Ne herhangi bir müzik aleti çalabiliyor, ne İngilizce konuşabiliyor, ne bilgisayar programlama öğreniyor, ne bir spor alanında başarılı olabiliyor, ne sanat biliyor ne de vatandaş olmanın ne demek olduğunu öğrenebiliyor! Yani bir insanın ömrünü bu kof sistem içerisinde boşuna harcıyorsun.
- Üstelik başkaları ile “yarıştıracağım” diye sınavdan sınava çocuğunu savururken, başarısız olduğu her sınavda “Sen başarısızsın”, “Sen beceriksizsin” gizli mesajı ile çocuğunun kişiliğine saldırmalarına izin veriyorsun.
- Sosyallik için çocuğumu okula gönderiyorum diyorsun ama onun da ne demek olduğunu tam olarak bilmiyorsun. Sosyal öğrenmenin negatif yönleri yokmuş gibi davranıyorsun. Kaldı ki “Biz sosyal olduk da ne olduk?” Sorusunu bile kendine sormuyorsun.
- Tüm büyük işleri okumuş insanların yaptığı yanılgısına kapılıp hiç okumadan büyük işler başarmış sayısız bilim insanı, siyasi lideri görmezden geliyorsun.
Peki eğitim sistemimin bu kadar kepaze, yasakçı, plansız, kaotik ve kof olması kimin suçu? Öğretmenlerin mi? Son zamanlarda MEB’in öğretmenlere karşı olan tutumuna bakılırsa eğitim sistemindeki tüm suç öğretmenlerin. Üstelik, sistem üzerinde deve kulağı kadar bile söz sahibi değillerken!
Şimdi gelin “Finlandiya’da Okula Gitmek İçin 14 Neden” adlı yazıya bakarak kısaca bir durum tespiti yapalım;
“Araştırmalara göre Finlandiyalı öğrenciler tüm dünyadaki öğrenciler arasında en iyiler arasında yer alıyor. Diğer ülkelerdeki çocuklara nazaran okulda daha az vakit geçiriyorlar ve ev ödevine harcadıkları zaman günde en fazla 30 dakika.
Tüm dünyada hayranlık uyandıran Finlandiya’daki eğitimin sırlarını sizler için derledik.
1.Her şey bedava:
Finlandiya’da eğitim ücretsiz. Öğle yemekleri, geziler ve okul malzemeleri dahil diğer her şey de ücretsiz. Eğer öğrenci okula 2 km’den daha uzak bir yerde yaşıyorsa, özel bir okul otobüsü onu okula getirip götürüyor. Tüm bu masraflar devlet tarafından karşılanıyor. Ülkenin toplam bütçesinin %12.2 ‘sinden fazlası eğitim için ayrılmış durumda.
2.Her öğrenciye bireysel yaklaşım:
Buradaki her öğrenci, farklı zorluklardaki çalışmaları kendi becerileri doğrultusunda yapabiliyor. Farklı fiziksel ve zihinsel becerileri olan çocuklar birlikte okuyorlar. Eğer bir öğrenci bir şeyi yapamıyorsa, öğretmen onun için birebir dersler organize ediyor. Ek dersler de olabiliyor: Örneğin başka bir ana dil gibi.
Bir öğrencinin kendisi için faydalı olacak bir etkinliği seçebileceğine inanılıyor. Yani, bir ders ilgisini çekmediğinde öğrenci gidip kitap okuyabiliyor ya da dikiş dikebiliyor.
3.Notlar sadece öğrenciye bildiriliyor:
Finlandiya’da değerlendirme sistemi 10 üzerinden. Ancak, Fin okullarında 3. sınıftan önce not verilmiyor. 3. sınıftan 7. sınıfa kadar ise sadece “daha iyi olabilir” ile “mükemmel” arasında bir sözel değerlendirme bulunuyor. Notlarını sadece öğrencinin kendisi biliyor. Öğrenciler notları yüzünden azarlanmıyorlar. Notlar yalnızca bir çocuğu bilgisini mükemmelleştirmesi ve bireysel ders planını düzeltmesi için motive etmekte kullanılıyor.
4.Okula istedikleri kıyafetle gelebiliyorlar:
Fin okullarında üniforma bulunmuyor. Öğrenciler derse istedikleri şekilde giyinip gelebiliyor. Bu konuda herhangi bir zorunluluk bulunmuyor. Sınıfta çoraplarıyla ayakkabısız bir şekilde gezen çocuklar görebiliyorsunuz.
5.Ders sırasında öğrenci isterse bir koltukta oturabiliyor ya da halının üzerine yatabiliyor:
Çocuklar sırada oturmak zorunda değiller. Ders sırasında kendilerini nasıl rahat hissediyorlarsa öyle oturuyorlar. Mesela bir koltukta ya da yerde. Eğer hava güzelse, dersler okulun yanındaki çimlerde ya da amfi tiyatro şeklinde dizilmiş özel sıralarda yapılabiliyor.
6.Çok az ev ödevi var:
Finlandiya’daki öğretmenler, çocukların ödev yapmak yerine dinlenmeleri ve aileleriyle vakit geçirmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Ev ödevleri çok az zaman alıyor ve çok da ilgi çekici olabiliyor. Örneğin, tarih dersinde çocuklardan, dede ve nineleriyle 1950’lerde hayatın nasıl olduğu hakkında konuşmaları ve o zamanlarla modern dünya arasındaki farkların bulunması istenebiliyor.
7.Hiç sınav yok:
Finlandiya’daki öğretmenler şöyle diyor: “Bir insan ya hayata hazırlanır ya da sınavlara. Biz ilkini seçiyoruz.” Fin okullarında sınav olmayışının nedeni bu. Öğretmenler kendi inisiyatifleri dâhilinde sınav yapabiliyorlar. Öğrenciler sadece 16 yaşında ortaokuldan mezun olurken, zorunlu bir merkezi teste girmek zorundalar.
8.Bazı Fin okullarında tüm ders alanları kaldırıldı:
Fin eğitim sisteminin yeni yönelimlerinden biri de “olgu bazlı öğrenme”. Dersler yerine, öğrenciler 6 hafta boyunca tek bir konuyu farklı açılardan işliyorlar. Örneğin, göçmenler konusu, coğrafi açıdan (nereden geldiler), tarihsel açıdan (öncesinde neler oldu) ve kültürel açıdan (ne gibi gelenekleri var) inceleniyor. Çocuklar soruları kendileri çıkarıyor ve yine kendileri yanıtlıyorlar.
9.Dahası, dünyadaki en uzun teneffüslere sahipler:
Bir ders ne kadar ilgi çekici olursa olsun, her çocuk için en ilginç şey teneffüstür. Finlandiya’daki çocuklar her 45 dakikalık dersin ardından 15 dakika ara veriyorlar.
10.Finladiya’daki öğretmenler gerçekten çok iyiler:
Helsinki Üniversitesi Eğitim Fakültesine girme yarışında bir pozisyona 20 kişi başvuruyor. Öğretmen olmak isteyenlerin sayısı, hali hazır da öğretmen olanların sayısının 10 katını buluyor. Bir öğretmenin ortalama aylık geliri ise 3500 Euro. Öğretmenlik Finlandiya’da çok prestijli bir meslek olarak kabul ediliyor. Bu sayede çocuklar en iyi öğretmenlerden eğitim alıyorlar.
Eğitimin katı bir programı bulunmuyor. Her öğretmen hangi kitabı ve programları kullanacağına kendi karar veriyor. Öğretmen haricinde her derste, sınıfta öğrencileri izleyen ve yaptıkları çalışmalarda onlara yardım eden özel bir yardımcı da bulunuyor.
11.Öğrenciler gerçek hayatta ihtiyaç duyacakları şeyleri öğreniyorlar:
Yüzme derslerinde, bir insanın boğulma belirtilerini tanımayı öğreniyorlar. Ev idaresi derslerinde yemek pişirmeyi, örgü örmeyi ve dikiş dikmeyi öğreniyorlar. Doğayı korumaya çok dikkat ediliyor. Ayrıca Finli öğrenciler kolaylıkla bir web sitesi kurabiliyor. Burada öğretilen temel şey, durmadan değişen bir dünyayı anlama ve ona uyum sağlama becerisi. Zaten internette var olan kalbin yapısıyla ilgili herhangi bir şeyi öğrenmelerine gerek görülmüyor.
12.Tüm okullar eşit derecede iyi:
Finlandiya’da okul seçmeye gerek yok. Herkes en yakınındaki okula gidiyor, çünkü Finlandiya’da “seçkin” okul diye bir şey bulunmuyor. Nerede yaşarsa yaşasın, herkes kalifiye öğretmenlere, iyi okul malzemelerine ve yüksek kalite yiyeceklere ulaşabiliyor.
13.Öğle yemeğinde ne yiyeceklerine öğrenciler kendileri karar veriyor:
Fin okullarında yemek çeşidi çok fazla ve ücretsiz. Yemek menüsü bir ay öncesinden okulun internet sitesinde açıklanıyor ve böylece öğrenciler ne yemek istediklerini “alışveriş sepetlerine” koyabiliyorlar. Menüde her çeşit diyete uygun yiyecek bulunuyor, vejetaryen seçenekler de dahil.
14.Okulda yatılı partiler düzenleniyor:
Bazen öğrenciler uyku tulumlarını alıyor ve öğretmenleriyle birlikte okulda kalıyorlar. Film seyrediyor, oyunlar oynuyor ve spor salonunda uyuyorlar. Sabah olunca da dondurmayla kahvaltı yapıyorlar Böyle bir okulu kim sevmez? Biz de olsak, ne akşam üstü ne de gece oradan ayrılmak istemezdik.
Bonus:
Finlandiya kütüphanelerinde çocuklara okuma sevgisi aşılamak için özel eğitilmiş köpekler bulunuyor. Bu köpekler, çocuklar kitap okurken ya da bir hikâye anlatırken onları dinliyorlar.”
Şimdi gelin hep beraber şu soruları soralım;
- Her şey bedava mı? (öğle yemeği, okul malzemeleri, servis ücreti, gezi ücreti vb…)
- HAYIR.
- Her öğrenciye bireysel yaklaşım var mı?
- HAYIR.
- Notlar sadece öğrenciye mi bildiriliyor?
- HAYIR.
- Okula istedikleri kıyafetle gidebiliyorlar mı?
-Öğretmenler: HAYIR, Öğrenciler: EVET.
5.Ders sırasında öğrenci isterse bir koltukta oturabiliyor ya da halının üzerine yatabiliyor mu?
- HAYIR.
- Çok az ödev veriliyor mu?
- HAYIR. Çünkü az ödev veren öğretmen kötü öğretmendir algısı var.
- Eğitim sistemimiz sınavsız bir temele mi dayanıyor?
- HAYIR.
- Tüm ders alanları kaldırıldı mı?
- HAYIR.
- Dünyadaki en uzun teneffüse mi sahibiz?
- HAYIR.
- Öğrenciler günlük hayatta işlerine yarayacak şeyler mi öğreniyor?
- HAYIR.
- Öğretmenlerin kendilerini geliştirmelerine imkân veriliyor mu?
- HAYIR. (Yüksek lisans yapma konusunda onca sınavı geçen öğretmenlere pozitif ayrımcılık dahi yapılmıyor. Katılmak istenilen özel kurslar için desteklenmiyorlar bile.)
- Tüm okullar eşit derecede iyi mi?
- HAYIR. (Nitelikli okul, niteliksiz okul tartışmalarından anlayabilirsiniz.)
- Devlet okullarındaki öğle yemeklerinde neleri yiyeceklerine öğrenciler mi karar veriyor?
- HAYIR. (Çünkü öyle bir yemek yok ki öğrenciler seçsin!)
- Okulda yatılı partiler düzenleyebiliyor muyuz?
- HAYIR.
- Okullarımızda hayvan sevgisini aşılamak için hayvan bakıyor muyuz?
- HAYIR.
- Devlet bütçesinin 12.2’sini eğitime mi ayırıyorsun?
-HAYIR.
- Öğretmenlik prestijli bir meslek mi?
-HAYIR.
- Sistem değişikliği konusunda söz sahibi olan öğretmenler mi?
-HAYIR.
- Velilerin sorunlarını çözmek için 147 kurulurken, öğretmenlerin sorunlarını çözmek için bir hat kuruldu mu?
-HAYIR.
Şimdi… Güzel insanlar. Yukarıdaki “HAYIR” cevaplarının hiçbirinin çözümü öğretmende değil. Dolayısı ile MEB’in öğretmenlere dayattığı şeylerin gerçeklikle pek bir ilgisi yok. Yani MEB öğretmene ve idareye “ol”, “yap” deyince olamayacak şeyler. Çünkü çözüm merci ne öğretmen ne de okul idareleri.
Tüm bu durumun dünden bugüne değişeceğini sanmıyorum. Bu yüzden kendi çocuğumun geleceğinden hem bir öğretmen olarak hem de bir baba olarak ben de kaygılıyım. Ben de kendi çapımda kendi çocuğum için bazı çözümler arıyorum. MEB’e rağmen!
Peki sevgili öğretmenim sen ne buldun çözüm olarak?
Ben çocuğumu ilkokuldan sonra devlet okullarına ya da özel okullara göndermeyi düşünmüyorum. 200’de 1 ihtimal için çocuğumun çocukluğundan, mutluluğundan bir şeyler çalmak istemiyorum. Onu “hapishane” ve “hastane” mantığı ile inşa edilmiş okullara göndermek istemiyorum. Sadece bir kişinin sözü ile yarının ne olacağını bilmediğim bir geleceğe çocuğumu teslim etmek istemiyorum. Çocuğumu ilkokuldan sonra dışarıdan okutmayı düşünüyorum. Okul hayatı boyunca harcamayı düşündüğüm parayı;
Pazartesi: Yüzme kursu
Salı: Bilgisayar Kursu
Çarşamba: İngilizce Kursu
Perşembe: Müzik Kursu
Cuma: Tiyatro, sinema günü,
gibi bir programa dökerek, yapabildiğim kadarı ile bu programa sadık kalmayı düşünüyorum.
Çocuğum sabahın köründe yataktan çıkmak zorunda kalmasın istiyorum. Çocukluğunda doyasıya uyusun istiyorum. Kendi kendine yetebildiği bir vakitte de –lise olabilir- merak ettiği yerler için alsın harçlığını çıksın gitsin gezsin. Gezerek Aspendos’u görsün, Akropolis’i görsün, İstanbul’a gitsin, Ayasofya’yı ve Yarebatan sarnıcını görsün.
Diplomanın herkeste olduğu, herkesin üniversite mezunu olduğu bir sistemde HİÇLİK için çocuğumu harcamak istemiyorum. Dişinden tırnağından artırarak çocuk okutup çocuklarımızın iş bulamayıp intihar etmelerini izlemektense o dişinizden tırnağınızdan artırdıklarınızla çocuğunuza iş kurmanızı tavsiye ederim.
Çok uzattım biliyorum. O yüzden burada kesiyorum… Sevgilerle.
Adil DEMİRBAĞ
Anadolu Eğitim Sendikası
Altındağ İlçe Temsilcisi
Kaynak:
https://www.egitimpedia.com/finlandiyada-okula-gitmek-icin-14-neden/