Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer'in beyanatlarını ve icraatlarını geldiği günden beri tartışmaktan hepimize gına geldi. Bakan Bey'in merhametine mazhar olmaya çalışan öğretmen camiası, yaşadıkları kara günlerin geçeceği mübarek günün gelmesinden de neredeyse ümidi kesti.
Öğretmenlerin çalışma saatleri, tatilleri, atamaları, yer değiştirmeleri, özür durumları... derken bir de fark ettik ki Sayın Bakan'ın gündeme sunduğu her tartışma konusu, her icraat yahut her söylem öğretmenlerin öğretmenlik yapma şevklerini kırmaktan başka bir sonuç doğurmuyor. Evet, bazı kişiler çıkıp yine de Bakan Bey'i övmekten hatta göklere çıkarmaktan da geri durmuyorlar. Siz de bilirsiniz ki o övgüler, menfaatin bittiği yerde yergiye dönüşebilir.
Bakan Bey'in icraatlarının veya söylemlerinin tümünü burada tartışamayız; ancak en temel anlamda Sayın Dinçer'i gerçekten anlamayı deneyebiliriz.
Dinçer gerek özür durumu tayinlerinde, gerek ilk atamalarda, gerekse diğer yer değiştirmelerde öğretmenlerin mağduriyetlerini göz ardı ederken kendisinde "gereksiz merhameti kontrol gücü" gördük. Atanmayan, eşinden çocuğundan ayrı düşen, depremde hayatını kaybedenlerin yanı başında travma geçiren öğretmenlerin yürek burkan görüntülerini televizyonlarda seyrettiğimizde bile birkaç kişinin mutluluğunun Türkiye'nin yüce menfaatlerinden ileri olmadığı vurgusunu yaptı Sayın Bakan. Ha geçenlerde bir baktık ki Dinçer'in oğlu THY'de yönetici olmuş. Bakan eliyle yapıldığını yahut Dinçer'in oğlunun liyakattan yoksun olduğunu iddia etmiyorum. Ama Türkiye'de insanların kariyerinin, evliliğinin, eğitim hakkının, vs. kısacası mutluluğunun nelere bağlı olduğunu anlama açısından bir örnek. Bizim beklentimiz, kendi oğluna gösterilen mutluluk fırsatını Sayın Dinçer'in öğretmenlerine de göstermesidir.
Sayın Bakan -bazılarının gözünde- öğretmeni yerden yere vursa da eğitim de doğru adımlar atmayı başarabilmiş bir muhteremdir. Öyle ya kendisi 4+4+4'ün Bakanı'dır.
4+4+4'ün doğurduğu sonuçlar şimdiden kabak gibi ortaya çıkmıştır. Başbakan'ın "Pazara kadar çıksın" talimatından sonra birkaç günde yasalaşan 4+4+4 sisteminin ilk vurgununu sınıf öğretmenleri yedi. Tabii meseleye sadece öğretmenlerin menfaati açısından bakmadan da Türkiye'nin ne denli bir zarara uğrayacağına aklı selim birçok insan kanaat getirebilir.
Hep söylüyorum, Sayın Dinçer 4+4+4'ün ne olduğunu ve ne gibi sonuçlar doğuracağını uzunca süre pek anlayamadı. Hatta meselenin iç yüzünde sadece İmam Hatipler gibi ideolojik bir gereksinimi karşılamaktan başka düşünce olmadığından, bu yeni eğitim sistemini anlamaya da çalışmadı.
1995'te ne demişti Sayın Dinçer:
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu sırada ortaya atılan Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığını ve işlevini kaybettiğini görüyoruz. Halk için ve halk adına yönetim diye tabir edilen Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mana ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Türkiye’de Cumhuriyet ilkesinin, yerini katılımcı bir yönetime devretmesi gerektiği ve nihayet laiklik ilkesinin yerinin İslam ile bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum. Böylece Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerine; daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum."
Bu düşüncesini hâlâ da koruduğunu düşündüğüm Dinçer'in eğitime yaklaşımının ve beklentilerinin ne olması gerektiğini siz de anlarsınız. Bu düşüncenin üstüne Sayın Bakan'ın işletme-iktisat üzerine uzmanlığını, katı mizacını, az gülen yüzünü, eğitim ve öğretmenlikle ilgili konulara yabancılığını da eklersek... il içi-il dışı yer değiştirmeler, özür durumları, özlük hakları, vs. konularda öğretmen camiasının yüzünün gülmesi uzunca süre mümkün olmayacaktır. Çünkü Dinçer eğitime bir ideoloji mühendisliği ve işletme alanı olarak bakmaktadır. Öğretmenler de bu sistemin basit girdileridir.
Özetle:
"İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" diyen Şeyh Edebalı'nın nasihati hepimize olsun. Ömer Dinçer'e de payesi: "Öğretmeninizi mutlu ve huzurlu kılın ki okullarınızdan çıkan öğrenciler de mutlu, huzurlu, kazanımlı, erdemli bireyler olsun."
Abbas YÜKSEK