Memleketin her yöresinden, genel itibariyle de maddi imkânları bakımından orta ve düşük sınıfta yer alan Anadolu insanının tercihlerinde öğretmenlik mesleği bulunmaktadır. Öğrencilik yıllarımızda “Ne olacaksın” sorusuna verilen üç beş cevaptan biridir bu meslek. Küçük yaşlardan beri, zihinlere yerleşen bu görevin aşkıyla, binlercesi eğitimci mührünü almak için fakülte yollarını aşındırmakta.
Sevgiyle özdeşleşmiş bu kutsal görevi ifa etmek bir nimet bu ülkede, daha doğrusu talih. Üniversiteye girerken yapılan seçmeyi beğenmeyen büyüklerimiz, üniversiteden sonra tekrar bir seçmeye tabi tutarlar öğretmenleri. Sözün özü, bu ülkede kadrolu olarak öğretmen sandalyesine oturmak zor…
İşin bundan sonrasında yaşananlar yine bu ülkeye has… Zira hâlâ öğretmen değilsiniz, adaysınızdır. Bir nevi seçme hâlâ devam etmektedir. Tüm bunların gerekli olduğunu iddia edenler çıkabilir, bu tartışılır. Benim bu yazıdaki derdim bu değil… Derdim öğretmenlik liyakatini seneler önce ispatlamış aday öğretmenlere yapılan baskılardır, zulümlerdir. Çokbilmişliğin, tecrübesizliğe ettiği bu muamelenin haksızlığıdır.
Birileri madde madde sıralar, aday öğretmenin uyması gereken kuralları. Kuralların yasalarla belirlenip, menfaatlerle uygulanmamasını isteyen bu insanların da maddeleri var:
1- Adına aday dediğiniz, yani mesleği tanıma aşamasında olan bu insanlara, yeni tanıştığı kurallarla ilgili ceza vermeniz komiktir. Siz, işe girdiği ilk gün çırağını döven ustalardan mısınız?
2- Aday öğretmeni, diğer öğretmenlerde olduğu gibi ülkenin ücra yerlerine gönderirsiniz. Ne hikmetse, normal bir öğretmen yolluk alabiliyorken, aday öğretmene vermezsiniz. Çoğunu sağdan soldan borç almaya itip, yola düşürürsünüz. Siz, eline üç kuruş tutuşturmadan yakınlarını uzak diyarlara gönderenlerden misiniz?
3- Her konuda, yönetmeliklere harfi harfine uyulması gerektiğini söyleyen idarecilere sormak gerekir: Aday öğretmenin sendikal tercihlerine müdahale edip, psikolojik baskılarla meftunu olduğunuz sendikalara zorla üye yapmanız, yönetmeliğin kaçıncı maddesinde yazmaktadır?
4- İl-İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinde göreve başlama evraklarını dolduran aday öğretmenlerin, harıl harıl doldurduğu kâğıtların arasında malum sendikanın “sendika üyelik formu” ne aramaktadır? Memuriyete başlamanın onayı, kafatasınızın şekline uygun formları doldurduklarında mı mümkündür?
5- Zorunlu hizmet bölgelerini, özellikle Doğu’yu cazip hale getirmek için fazladan ücret, hizmet puanı vs. gibi basit çözümlere yanaşmazken, “4 yıl” bir yere kıpırdayamazsın diktatörlüğüne sarılmanız bu insanları ne kadar sevdiğinizin göstergesi değil mi?
6- Aday öğretmenlerin çalışma saatleri hususunda bir dayanak olmadığı halde, öğretmenlerimizi 8.00-17.00 okulda bulunmakla itham edenler, aynı ahkâmı aday olmayan öğretmenlere de kesebiliyor musunuz?
7- Aday öğretmenler, idarenin yardımcıları veya idari işlerden sorumlu personel olmadıklarından idareyle ilgili görevler kendilerine verilemezler. Ortada bir yanlışlık olmalı ki, aday öğretmenleri; aday idareci, aday müdür veya aday müdür yardımcısı zannedenler var.
8- Formaliteden öteye geçemeyen Uyum, Hazırlayıcı ve Temel Eğitim Seminerleri’nde mesleki altyapı verilmesi gerekirken, aba altından sopa gösterme becerisi takdire şayan. Testiyi kırmadan genç eğitimcileri dövmenin egolarda yarattığı tarif edilmez hazzı bilir misiniz?
“Bir işe nasıl başlarsanız öyle gider” der büyüklerimiz. Stres, sorun, gözyaşı; bir işin başında yerleşmişse çehrelere, o kişiden başarı beklemek aptallık olur. Okula yeni başlayan çocuklarımızı, şevklendirmek, yüreğini ferahlatmak, mümkün olduğunca sıkıntıya sokmamak isteyen her vicdana sesleniyorum: sizin aşağıladığınız, bilgisizliğinden ötürü kullandığınız, dışladığınız bu öğretmen adaylarına ülkemin ihtiyacı var.
Onurunu kırdığınız, meslek aşkını öldürdüğünüz her öğretmenden helallik dilediğiniz/aldığınız gün, ben hepinizden bu yazı için özür dileyeceğim.
Bir gülücük, kucak dolusu kahkahanın başlangıcıdır kim bilir?
Saygı ve sevgiyle…
Mehmet DEMİREL
AES İç Anadolu Bölge Temsilcisi