Geçen Pazar günü( 15.03.2015) Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sistemi (ÖSYS) kapsamında Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ve sınavsız geçiş için 2 milyon 46 bin aday sınava girdi. Tabii ki bu durum, sınav odaklı eğitim sistemimizin ele alınması gerektiğinin bir sorumluluk olduğunu belirmek gerekiyor. Çünkü öğrencilerimiz onlarca sınava tabii tutuluyor.
Elbette, eğitim sistemimizin sınav odaklı olması, öğrencilerimize maliyeti ağır olmaktadır. Bunlardan sosyal beceri, toplumsal dayanışma, “biz duygusu”, kimlik duygusu, kendini gerçekleştirme gibi öğelerin öğrencilerimiz açısından olumsuz sonuçlara sahip olduğunu görüyoruz.
Bunlardan sosyal beceri başlı başına önemli bir yer tutuyor. Özellikle, öğrenciler arasında bir yarış olduğu için toplumsal ilişkileri zayıf bir karaktere bürünebiliyor. Zayıf olan toplumsal ilişkiler, başkalarının öğrencinin kendisine yardım çabaları konusunda veya kendisinin de başkalarına yardım çabaları yetersiz kalabiliyor. Bu da bir insan için önem taşıyan toplumsal ilgi yoksunluğu getiriyor. Ünlü Psikiyatrist Alfred Adler toplumsal ilgi eksikliğinin psikolojik sağlığı olumsuz etkilediğini belirtiyor.
Empati sosyal beceri içerisinde önemli bir yer tutuyor. Ancak, yine rekabete dayanan sınav odaklı sistemimiz öğrencilerimizde empati eksikliğini de beraberinde getiriyor. Bu durumda çocuklar arasında çatışmaların olabileceği anlamına geliyor. Çatışmanın olduğu bir sınıf ikliminde öğrencilerimizin mutlu olabileceğini kim söyleyebilir?
Diğer taraftan, sınav odaklı eğitim sistemimiz öğrenciler arasında toplumsal dayanışmanın daha zayıf bir yapıya bürüneceğini belirmek hiç de abartı sayılmamalıdır. Toplumsal dayanışmadan yoksun bir sınıf ikliminde öğretme- öğrenme süreciyle ilgili etkinliklerin başarıyla yürütülmesi olası değildir.
Öğrencide toplumsal dayanışma eksikliği iletişim becerilerinde yoksunluğu beraberinde getirmektedir. İletişim becerilerinde yoksun bir öğrencinin de sorunlarına çözüm bulması ve öğretme-öğrenme sürecine katkısı sınırlıdır.
Sınav odaklı bir eğitim sisteminde öğrencinin “biz duygusu” geliştiremediği için kimlik duygusu geliştirmesi beklenemez. Bütün bu olumsuz koşullara sahip öğrencinin kendini gerçekleştirmesi beklenebilir mi?
Yaşama hazırlama ve meslek kazandırmanın da bir süreç olarak kabul edilmesi gerekir.Bu nedenle, konu uzmanlarınca ortak bir görüş dahilinde belli bir yaşta mesleğe ve yaşama hazırlama süreci başlatılabilir. Yine eğitim bilimleri alanında “karşılaştırmalı eğitim” in içeriği ilgililere ve okuyuculara yararlı olabilir.
Hasan Güneş
Emekli Akademisyen