Okuyandan çok yazanın olduğu ülkemiz; yazar ve şair potansiyeli açısından mükemmel olup, hayata geçirme cesareti bakımından potansiyelinin yarısını bile kullanamamaktadır. Tıpkı yer altı kaynaklarını, genç nüfusu, enerji kaynaklarını, tarım arazilerini… v.b.değişkenleri yeterince kullanamadığı gibi. Ciddiyetten samimiyete, realizmden romantizme, müfredatların kazuistik yapısından esnekliğe fırsat bulamadığımız okul yaşantılarının etkisi, günümüzdeki öncüllerimizi ve ardıllarımızı belirleyen en temel unsurlardan biridir. Bu öncüller arasında bilindik meslek grupları ve sayısal temalar yatarken, ardıllarımıza ise sosyal, sanat ve spor içerikli temalar düşmektedir.
Yıllar yılı sayısal derslerin önem arz ettiğini ve bu derslere ağırlık verdiğini söyleyen müfredatlarımızın nihai amacı SANAYİLEŞME idi. Lakin ilk sanayileşen ülkelere bakıldığında bu hamlenin ilk adımını SANAT yolu ile attığını pekala görebiliriz. Bu korelasyondan sanayileşme ile çarpım tablosunun bir alakası olmadığı çıkarımını yapabiliriz. Ancak çeşitli yollarda sanayici olmuş, ekonomik anlamda ülkenin plütokratik kadrosunu oluşturanların sayılara yön verdiği gibi ardıl olarak telakki ettiklerimize de yön verdiği kesindir. Sporcu seçiminden, müzisyen ve oyuncu seçimine kadar örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Velinin resim yapan çocuğuna, oyun oynamayıp ders çalışmasını söylemesi öğrenilmiş bir durumdur. Veliye bunu öğreten öğretmendir, öğretmene öğretmesi gerektiğini söyleyen müfredattır. Müfredat ise mevcut siyasi iktidarın eğitimleştirme politikasının bir ürünüdür. Resim yapmak hayal dünyasının sınırlarını zorlayan bir olaydır. Hükümetlerin ise iktidarlarını sürdürebilmeleri için hayal kuranlara ihtiyacı yoktur. Bilakis hayal kuranlar, mevcut sistem için bir tehlike arz ettiğinden törpülenmesi gereken bir durum olarak ele alınmaktadır.
Müzik icra etmenin ya da iyi bir dinleyici olmanın matematiksel zekaya büyük oranda faydası olduğu bilinmektedir. Bazı filozoflara göre müzik şiire ulaşmanın yolu olarak tarif edilir. Gereken itibarın gösterilmediği bir çok sanat alanı gibi müzik de popülerizmin ve eğitimleştirme yolu ile plütokratik müfredatın kurbanı olmuştur. Oysa ki eğitim müfredatlarında her insanın müzik icra etmesi hedefi yerine her insanın iyi bir dinleyici olma amacı olduğunda toplumsal müzik tatmininin artma ihtimali yükselecektir. Bu müzik tatmini ise müzik kültürümüze gerçek bir itibar kazandıracaktır.
Beden Eğitimi derslerinin amaçladığı ölçütlere bakıldığında müzik ve görsel sanatlar dersinde olduğu gibi kısır bir döngüden öteye gidemediği aşikardır. Sabah sokağa çıktığımızda spor yapan insanları çok nadir görmemiz spor kültürümüzün yeterli olmadığının bir ispatıdır. Performans sporlarına dayalı hedefler yerine, sporu bir kültüre dönüştüren kazanımlar gelecek nesiller açısından hayati önem taşımaktadır.
Edebi çalışmalar yapanlar için üst düzey matematiksel zekaya sahip oldukları söylenir. Demek ki edebi ve sanatsal çalışmalar yapanların önüne engeller konulup cesareti kırılmasaydı bugün bambaşka bir sosyo-ekonomik durumda olabilirdik. Eğer sanayileşmek ve ekonomik tatmin için sayısal zeka gerekiyor ise…
Plütokratik müfredatın uygulanması neticesinde, kim bilir kaçımız istenilen resmi yapamadığımız için Görsel Sanatlardan, voleybol topuna tekme attığımız için spordan, flüt çalamadığımız için müzikten, dilbilgisi konusu işlenirken şiir yazdığımız için Edebi çalışmalardan soğutulmuşuzdur? Eminim sayımız hiç de az değil.
Adam Simith’ in iktisat alanında söylediği “BIRAKINIZ YAPSINLAR, BIRAKINIZ GEÇSİNLER” sözü ekonomide devrim yaratmıştır. Müfredatımızın da devrime ihtiyacımız vardır. Kimsenin cesaretini kırmayacak öncelikleri olan yenilikler geleceğimizi aydınlatacaktır. Yazıma nokta koymadan 15 yaşındaki bir lise öğrencisinin 27 Nisan 1999 Salı Günü 3.saat olan Edebiyat dersinde bir şeyler yazarken öğretmenine yakalanıp azarlandığını, dilbilgisi konusu işlenirken yazı yazılmaz gerekçesiyle edebiyat sözlü notuna sıfır verildiği için (ki öğretmen müfredatı uygulamak zorunda) uzun bir süre edebi çalışmalara ara verdiğini söyleyip, yazdıklarıyla sizi baş başa bırakıyor saygılar sunuyorum. Öğrencilerimiz BIRAKALIM YAPSINLAR, BIRAKALIM GEÇSİNLER.
Bazı günler vardır yemeden içmeden kesildiğin. Buz tutan pencerelerde terleyen camları, asılmaktan usanmış perdelerle silip, hiç göremediğin dışarıya bakarken düşünürsün. Üzüldüğünü düşünür, düşündüğüne üzülürsün. Girişlere kapatırken kapını, gidişlere açmış olamasın. Sanki yalnız büyümüş mahluk gibi insan. Yüzünde buzdolabı… İçinde terleyen cam, can sıkıntısı. Hiçbir şey içine hapsolmak kadar zor gelmez insana. Kelepçesiz tevkif ederken yalnızlık seni, kendini kendine mevkuf eder gidememek. Pencerene konan kuşlar kadar bile olamasın ne acı. İçinde özgürlük yarasını dağlarken kanatları, sen ancak buğusuna özgürlük yazabilirsin. Kimileri yaşar sen seyredersin. Sakın niyet etme, sen hiçbir zaman kimileri olamazsın. İmkansıza yakın istisnadır olabilmek. Onlar tamam olsun diye eksik, onlar var olsun diye yok, onlar yaşasın diye ölürsün. Aynı dünyalara açılmayan gözler, birbirini fark etmez. Bazı günler vardır ekmek kırıntılarını yemediğin. Kimilerinden olmak istediğin günler. Ne garip bir dünya ki; sen, ben ve biz onlar kimileri olsun diye hiç kimseyiz.
Kadir KILIÇ
AES Sancaktepe İlçe Başkanı