Eğitimde şu sıralar yapılmakta olan köklü/köksüz değişiklikler, mevcut iktidarın belki de en fazla dert yandığı 28 Şubat sürecinde yaşanmış mağduriyetin şimdi yeniden ve aynı halk tabakası üzerinde uygulanıyor. Sistemler değişirken mağdurlar hep fakir sınıfın ortalama ve altında başarı gösteren öğrencileri.
28 Şubatta da meslek liselerinin üniversite giriş sınavında katsayıları orantısız bir şekilde düşürülmüş ve diğer lise gruplarının karşısında bu liselerden mezun öğrencilere tabiri caizse, yaşam hakkı verilmemişti. Mesele basitti aslında. Liseye girişte en iyi öğrenciler Fen Liselerine ve Anadolu Liselerine gitsinler, oradan da istedikleri tıp, mimarlık, mühendislik, hukuk fakültelerine gidebilsinler. Ama olur da arada başka lise gruplarından mezunlar da bu kalburüstü bölümlere yerleşebiliyorlar ise, bunu da engelleyelim idi. Ve engellendi de. Hangi sosyal statüdeki ailelerin çocuklarının, çoğunluk olarak hangi lise türlerinde öğrenim gördüğünü hepimiz tahmin ediyoruz. “Çocuğum en azından bir iş edinir” derdini yük edinmiş ebeveynler evlatlarını meslek liselerine kaydettirirken, bu konuda daha iddialı ve maddi durumu üst seviyedeki ailelerin çocukları Anadolu ve Fen Liselerine, olmadı kolejlere yerleşebiliyorlardı. Getirilen katsayı orantısızlığı ile işçi Ali Efendinin çocuğuna da şunu dedi sistem: sen işçi çocuğusun, sen de işçi olacaksın! Öyle de olmadı mı? İstisnalar hariç adı konulmamış bir kast sistemi işledi durdu.
Katsayı orantısızlığının ortadan kaldırılması ile teknik olarak engeller kalktı. Beri yandan ortada bir sınav başlığında bir yarış olduğu sürece, bu sınava hazırlanma süreçleri temelde ailenin maddi düzeyine bağlı olduğuna göre, zengin ailelerin çocuklarının iyi liselere yerleşme şansları hep daha yüksek olacak. Eşitlenmiş katsayı ile, alt gelir düzeyine dahil çocukların toplandığı okullar da bu sistem içinde yine kendine yeni yerler edinmeye başladı. Sistem tekrar çözülüyordu yani. Daha da açmak gerekirse, A lisesi normal seviyede bir lise iken, yıldan yıla başarısını artırıp alt gelir grubu ailelerin çocuklarını da iyi yerlere bir şekilde yerleştirebilmeye başlamıştı ki, adeta birileri rahatsız oldu. Okullara kayıtların merkezden yapıldığı ( idarenin söz sahibi olamadığı ), yerleştirmelerin puanla yapıldığı (görece liyakatın esas alındığı) bu sistemde yine de kendine yer tutamayan, bu sebeple çocuğunu açık lise ya da özel bir eğitim kurumuna kayıt ettirmek zorunda kalan üst sınıf, (elitler, seçkinler) bu durumdan rahatsız. Devletin tüm organlarının sahibiyken, nasıl olurdu da kendi evladı, sahibi olduğu bu İYİ devlet okuluna yerleşemiyordu. Duruma müdahale edilmeliydi ve edildi de.
Şimdi artık süreç şöyle işleyecek. Her ilde sınavla öğrenci alımı yapılan X tane lise belirlenecek ve evlatlar bu okullar için hazırlanacak. Bu hazırlanma sürecinde kurs, dershane ve bireysel eğitim, başarıyı doğrudan etkileyecek. En güçlü, takviyeli eğitimi alabilen evlatlar (ailenin gelir seviyesi bu zorlu ve uzun süreci finanse edebilecek seviyede olanlar) nitelikli liselere yerleşecek. Devamında, çocuğunu bu kurumlara yerleştiremeyen aileler, evlerine en yakın ve yakınlar içinde görece en kaliteli okulu tercih edecek. Size adil göründü mü?
Adrese dayalı yerleştirmede ağırlıklı olarak talep gören okullara talep okul kontenjanının üzerinde olduğunda nasıl bir yola gidilecek? Öyle sanıyorum ki burada da toplumsal konumlanışınız içinde ne derece seçkin bir aile olduğunuz önem kazanacak. Yani itiraf etmek gerekirse bir okul müdürü, ilçe MEM’in hatırlı çocuğunu bırakıp da bizim çocuğumuzu kaydedecek değil. Çünkü sistem bir defa bunu zorluyor olacak. Belli bir statüsü olmayan, toplumsal katmanın alt veya ortaya yakın yerlerinde bulunan ailelerin çocukları da, eğer o X liselerden birini kazanamamışsa ya açık liseye gidip kaderine razı olacak ya da özel bir öğretim kurumuna kayıt yaptırma yolunu zorlayacak. Haliyle daha iyi eğitim, gelir düzeyi yüksek ailelerin evlatlarına verilecek. Onlar da okullarını okuyup, toplumda ailelerin tuttuğu yere geçecek. İşçi Ali efendinin çocuğu da, yine, işçi olacak; mühendis olamayacak.
Biz Anadolu Eğitim Sendikası olarak, eğitimin toplumun üst tabakalarının hizmetine sunulmasına karşıyız. Sosyal devlet Anayasamızda kalmamalı; tüm kurumlarını, tüm yurttaşlarını eşit derecede kuşatacak şekilde sahaya inmelidir. Eğitim bileşenlerinin (öğrenci, veli, öğretmen, sendikalar) fikirlerini alarak bu yapılandırma başarılabilir. Sınıf temelinde toplumu ayrıştıracak ve dahası, bu ayrıştırmayı yıldan yıla perçinleyecek öğretim programına karşıyız. Hangi ailede, hangi mahallede doğduğumuz geleceğimizi ipoteklemesin. Nesiller geleceğimizdir, onlara yeni 28 Şubatlar yaşatmayalım.
Osman KARABAY
AES İstanbul Esenler İlçe Başkanı