Bu yazı her kimin dikkatini çekti ve okuyor ise “sendika” sözcüğünün anlamını biliyordur. Üzerinde yüzlerce tanım yapılan bu kavrama yenisini eklemektense sendikal yapı alıgısına ve Türkiye’deki memur sendikacılığının günümüzdeki durumuna dikkat çekmek istiyorum.
Sendikanın sendika olabilmesi için temel unsur grev hakkıdır. Günümüzde işçi sendikalarına bu haklar, 1963 yılında devrin Çalışma Bakanı merhum Bülent Ecevit tarafından “verilirken”; bu durum Avrupa’da yüz yılı aşkın bir “hak alma” mücadelesi şeklinde gerçekleşmiştir.
1995 de kamu emekçilerinin sendikalaşması anayasal düzeyde tanınırken , 2001 de Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu TBMM de kabul edilip, nihayet 2010 yılında Toplu iş sözleşmesi hakkı tanınmıştır.
Türkiye’deki eğitim-öğretim ve bilim hizmetleri alanına bakıldığında sendika-vakıf karışımı değişik bir yapı ile karşı karşıyayız. Günümüzde var olan bu yapıdaki kurumların, özellikle üye sayısı bakımından üç büyükleri oluşturanların siyasi partilerin yansıması olduklarını görmek hiç de zor değil. Elbette ki bir dernek ya da sendikanın siyasi görüşü olmalıdır. Ancak bu siyasi görüş, partizanlık düzeyine tırmanıp kendisi gibi düşünmeyenlerin mağduriyeti olmamalıdır. Öncelikle üyelerinin veya o meslek gurubunun temel haklarını korumak ve yüceltmek misyonunu üstlenmesi gereken sendikaların bunu yapmayıp, partizanlık yaptığı su götürmez bir gerçektir.
Üyelerine on iki lira olarak bakan ve yetkili sendika seçimlerinde rakamlardan ibaret bir sayı olarak gören sendikal yapıdaki bir kişinin hüviyeti örneğin; 12 tl ve 72 222. Sıra sayılı üyedir.
Toplu iş sözleşmelerine işveren çok rahat bir şekilde masaya oturduktan sonra işverenin beklentisinden daha azına kanaat eden ve her söylediğine sebat eden bir yetkili sendika temsilcisi ile karşılaşması sendikal algımızı tekrar gözden geçirmemizi gerektirmektedir.
Bu olumsuzluklara susarak riayet eden, temsil yerine teslim etmeyi tercih eden, “Hak verilmez, alınır” aforizmasını “hak alınmaz, verilir” diye okuyan sendikal yapıları analiz etmekte fayda vardır.
Sendika-vakıf karışımı kimlikten gerçek sendikal kimliğe bürünmemiz için "Grev Hakkı" na almamız şarttır. Grev hakkı; demokratik sosyal devletin ve sendikal yapının vazgeçilmezi olduğu aşikarken, söz sahibi sendikal yapılarımızın bu konuda tek kelime etmemeleri de takdire şayandır(!).
Grev hakkı alındığında illa ki kullanılacak diye bir durum söz konusu değildir. Bir haktır, güçtür ve sendikaların (eğer gerçek sendika ise)elinde bulunması gereken bir kozdur. Bunları dile getirmek sendikal algının ilk kaidesidir. Grev hakkı alındığında özellikle bir eğitimcinin en son kullanacağı ve bunu da isteksiz yapacağı unutulmamalıdır
Partizanca tutum yerine samimiyet hissetmek, sayıdan ibaretlik değil fertlik muamelesi görmek ve Grev Hakkını elinde bulundurmak her sendikalının hakkıdır.
“Siyasilerin değil, eğitimcilerin sendikası” sloganı ile yola çıkan, dikey değil yatay hareketliliğin var olduğu bir aile yapısı ile dik duruşunu asla kaybetmeyen Anadolu Eğitim Sendikası “Grev Hakkı” nın 2014 torba yasasına eklenmesini talep ediyor. “Ne olursan ol gel” diyerek herkesi kucaklayan AES ailesi, yılın sadece nisan-mayıs aylarındaki yetkili sendika seçimlerinde değil, yılın 365 gün 6 saatinde sizi bekliyor ve kapılarını sonuna kadar size açıyor. Davete icabet sünnettendir. Saygılarımla.
Kadir KILIÇ
AES Mardin İl Basın Sözcüsü