Bireyler bir araya gelerek halkı oluşturur. Halk da devleti oluşturur dolayısıyla kendisini oluşturan bireyleri kapsayan devlet “herkes” demektir. Halkı hükümet yönetir. Devletin ömrü uzun, hükümetlerin ömrü kısadır. Halk bakidir, devlet fanidir. Dolayısıyla aslolan halktır. Bireylerin kalitesi, mutluluğu, huzuru ölçüsünde devlet; güçlü, uzun ömürlü ve gelişmiş olur.
Bireylerin kalitesi; aldıkları eğitimin kalitesine,
Bireylerin mutluluğu; yaşadıkları devletin adaletine,
Bireylerin huzuru da; ekonomilerine bağlıdır.
Ekonomi ise bir şey üretip üretmediğine bağlıdır. Üretim olmazsa insanlar önce bedenen sonra zihnen doyuma ulaşamaz. Zihnen doyuma ulaşamayan bireylerde ahlak gelişmez. Ahlakın olmadığı yerde adalet olmaz. Adaletin olmadığı yerde gücü gücü yeteni ezer. Ezenin istediğini aldığı yerde liyakat yok olur. Liyakatin yok olduğu yerde iş ehlinde olmaz. İşin ehlinde olmadığı yerde kaos hiç bitmez. Kaosun hiç bitmediği bir yerde kimse sağlıklı düşünemez. Sağlık düşüncenin olmadığı yerde gerekli tedbirler alınamaz. Gerekli tedbirlerin alınamadığı yerde çöküş başlar.
Dolayısı ile çökmek istemiyorsak, devletimizin ömrünü uzatmak istiyorsak, halkımızı oluşturan tek tek bireylerin mutlu, huzurlu ve ahlaklı olmasını istiyorsak, adaleti, ekonomiyi yoluna koymak istiyorsak, işe en başta liyakatten başlamalıyız. Zira her işin başı liyakat. Liyakati olmayan hâkim adalet dağıtamaz. O yüzden her işin başı adalet değil liyakattir. Çünkü adaletin başındaki kişinin bile ehli ile karar verebilmesi için liyakatinin olması gerekir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin demografik yapısı kültürel anlamda tutuculuk bakımından, dinsel inançların hayatlarında büyük yer tutması bakımından bizim ülkemizle benzer özellikler gösterdiğini birçok uzmandan duymuşumdur. Peki, nasıl oluyor da böyle bir devlet dünya sahnesindeki en ağır yumruğa sahip olabiliyor? Cevabı çok basit: Liyakat! Adamlar liyakati oturtmuşlar. Oturtmakla kalmamışlar liyakate saygı da duyuyorlar. Liyakat sahibi herkesin düşüncelerini “ne kadar aykırı olursa olsun” ciddiye alıyorlar. Onlar, bu işi bu kadar ciddiye aldıkları için adaletin başına gelen liyakat sahibi oluyor, ekonominin başına gelen liyakat sahibi oluyor, eğitimin başına gelen liyakat sahibi oluyor, bürokrasinin başına gelen liyakat sahibi oluyor, aklınıza gelen her türlü karar mekanizmasına gelen insan liyakat sahibi oluyor. Durum bu olunca da kurumların kalitesi artıyor. Kurumların kalitesi artınca da kurumlar ilerici ve olumlu anlamda halka öncülük etmeye başlıyor. Kurumlar halka öncülük ettikçe de bir kültür inşa ediliyor ve böylece toplum olumlu anlamda gelişiyor.
Gelin şu liyakati kendi geleceğimiz için, devletimiz için, halkımız için, halkımızı oluşturan tek tek bireyler için yoluna kolayım. Liyakat yoluna girerse adalet de yoluna girer, ekonomi de...
Adil Demirbağ
Anadolu Eğitim Sendikası
Altındağ İlçe Temsilcisi