Küreselleşme, ulus devlet anlayışına karşı duruşuyla yer edinmeye çalışan bir siyasi oluşumdur. Dünya literatürüne baktığımızda egemen sınıfların en büyük korkuları, ezilen halkların ezildiklerinin farkına varıp bunu bilince çıkarmasıdır. Rus, Çin, Küba devrimleri, bunun en büyük örnekleridir.
Proletaryanın, çok basite indirgenmemesi gereken bir söylemi vardır: "Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yoktur." Bu kapitalizme ya da emperyalizme karşı duruşun ifadesidir. Vietnam Savaşı, ABD'nin, Uzak Doğu'da komünizmin getireceği domino etkisinden ( Çin'den başlayıp tüm Asya ülkelerinde komünizmin yayılması endişesi) korkmasıdır. Bunların hepsi egemen güçlerin, paraya tapanların, kapitalizmin zarar görmesinden, ceplerinin boşalmasından korktukları için ortaya attıkları ve yarattıkları senaryoya inanışlarıdır. Ve bunu gerçekleştirme adına bir takım öğretileri dayatmaları, dayattıkları öğretileri dünya görüşü haline getirmeye çalışmalarıdır. Ayrıca toplumun en yumuşak bölgesine sert vuruşlarıdır. Atina bir zamanlar Dünya'nın başkenti olarak adlandırılırken şu anda anılmamaktadır. Hem de demokrasinin ilk uygulandığı kentken.
Bir kentin küreselleşmesini isteyen güç, sadece kendi çıkarlarını düşünmez. Tek başına küreselleşme olması mümkün müdür? Hep birbirlerinin çıkarlarını gözetmek durumundadırlar. Türkiye'nin nasıl bir çıkarı vardır? İdeolojik midir? Gezi Parkı eylemlerinin ideolojik olması neden insanları bu kadar rahatsız etmektedir? Eylemler, zaten sistemlere karşı duruşun ifadesidir. Bir eylemin ideolojik olması belirli bir kesimi rahatsız ediyor ise bundan rahatsız olanların bir ideolojisi olmalıdır. İdeolojisi olmayan eylemler de sürü psikolojisidir. Dünya'nın hiçbir yerinde ideolojisi olmayan bir eylem gerçekleşmemiştir. Gezi Parkı eylemlerini de bu çerçeveden ele aldık madem, ulusallaşmaya karşı olan bir küreselleşme var. Gezi Parkı eylemcileri de bu noktada haklıdırlar. Dünya'nın hiçbir ülkesinde kendisine düşünsel anlamda muhalif olanlara "terörist" yaftası yapıştırılmamıştır. Küresel güçler, ne zaman karşılarında güçlenen bir yapı ile karşılaşırsalar ezme yolunu seçmek zorunda kalmışlardır. Son yaşanan olaylarda küresel güçler coğrafyalarında cemaat yapılanmalarından rahatsızlık duymaya başladılar. En anlaşılır dille de dershanelerin kapatılması ile gündem kaşındı. Karşılıklı bir anlaşma var mı yok mu bilemiyoruz şu an. Çamaşırlar ortaya dökülmeye başlandı. En hassas nokta yine din olgusu olmaya devam etti. Hırsızın hiç suçu olmadığı anlaşıldı! Aynı cemaat ergenekona milyonları inandırmayı başardı ama hırsızlığa inandırmayı başaramadı gibi görünüyor. Özel yasalar çıkmaya başlandı bile. Bakandan izin almak şart oldu. Paşanın ceketinin cebinden çıkan darbe planlarına bu insanlar inandırıldı ama ayakkabı kutularından çıkan milyon dolarlar ise aklanmaya çalışılıyor. Bu ne yaman çelişki? Diğeri var ise bu da vardır. Diğeri yok ise bu da yoktur. Kısa bir mantık oyunu...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir. Umuyor ve diliyorum ki yasama, yürütme ve yargı üçlüsü bugünden itibaren tam olarak işlerliğine kavuşur. Gençliğe bırakılan miras da temiz ellerde yükselmiş olur.
Özlem RÜSTEM
Erbaa İlçe Temsilcisi