4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu uyarınca, Sendikanın, temsil yetkisi verilmesi koşuluyla başvurucu adına idari dava açabileceği kabul edilmektedir.
“Sendika ve konfederasyonların yetki ve faaliyetleri” başlıklı 19. Maddesinin tüm metni, önemi nedeniyle, aşağıda gösterilmiştir:
“Madde 19 – (Değişik birinci fıkra: 4/4/2012-6289/14 md.) Kamu görevlileri sendikaları ile konfederasyonlar, bu Kanundaki hükümler çerçevesinde, toplu sözleşme görüşmelerinde taraf olmaya yetkilidir.
Sendika ve konfederasyonlar kuruluş amaçları doğrultusunda toplumsal cinsiyet eşitliğini gözeterek aşağıdaki faaliyetlerde bulunabilirler:
a) (Değişik: 4/4/2012-6289/14 md.) Genel olarak kamu personelinin hak ve ödevleri, çalışma koşulları, yükümlülükleri, iş güvenlikleri ile sağlık koşullarının geliştirilmesi konularında görüş bildirmek ve toplu sözleşmenin uygulanmasını izlemek üzere yapılacak çalışmalara temsilciler göndermek.
b) Devlet personel mevzuatında kamu görevlilerinin temsilini öngören çeşitli kurullara temsilci göndermek.
c) Verimlilik araştırmaları yapmak, sonuçlarla ilgili raporlar düzenlemek, önerilerde bulunmak ve işverenlerle bu konularda ortak çalışmalar yapmak.
d) Üyelerin meslekî yeterliliklerinin artırılması ve sorunlarının çözülmesi ile sendikal faaliyetlerinin geliştirilmesine yönelik kurs, seminer ve sosyal amaçlı toplantılar düzenlemek, bilimsel çalışmalar yapmak ve yayınlarda bulunmak.
e) Üyelerin ortak ekonomik ve sosyal hak ve menfaatleri ile personel hukukunu ilgilendiren konularda ilgili kurumlara ve yetkili makamlara sunulmak üzere çalışmalar yapmak ve öneriler getirmek.
f) Üyelerin idare ile ilgili doğacak ihtilaflarında, ortak hak ve menfaatlerinin izlenmesinde veya hukukî yardım gerekliliğinin ortaya çıkması durumunda üyelerini veya mirasçılarını, her düzeyde ve derecedeki yönetim ve yargı organları önünde temsil etmek veya ettirmek, dava açmak ve bu nedenle açılan davalarda taraf olmak.
g) Üyeleri ve ailelerinin yararlanmaları için hizmet amacıyla, eğitim ve sağlık tesisleri, dinlenme yerleri, misafirhane spor alanları ve benzeri yerler ile kitaplık, kreş, yuva ve huzur evleri, yardımlaşma sandıkları kurmak ve yönetmek ile herhangi bir bağışta bulunmamak kaydı ile üyeleri için kooperatifler kurulmasına yardım etmek ve nakit mevcudunun yüzde onundan fazla olmamak kaydıyla bu kooperatiflere kredi vermek.
h) (Değişik: 4/4/2012-6289/14 md.) Yangın, su baskını, deprem gibi tabii afetlerin vukuunda, gerektiğinde üyelik şartı aranmaksızın nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla afete uğrayan bölgelerde konut, sağlık ve eğitim tesisleri yapılması amacıyla kamu yararına çalışan dernekler ve Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ile kamu kurum ve kuruluşlarına aynî ve nakdî yardımda bulunmak, afete uğrayan bölgelerde konut ve sağlık tesisleri yapmak.
ı) (Ek: 14/4/2016-6704/14 md.) Gerektiğinde, nakit mevcudunun yüzde onunu aşmamak kaydıyla ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile koordinasyon halinde, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanununun mülga 64 üncü maddesi ve 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 47 nci maddesinin sekizinci fıkrasında sayılanlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 3/11/1980 tarihli ve 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun, 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun ek 1 inci maddesi hükümlerine göre nakdî tazminat ödenmesi veya aylık bağlanması hakkı bulunanlara aynî ve nakdî yardımda bulunmak.” Sendikaların memurlar için ne kadar önemli olduğunu gösteren bir madde olduğu şüphesiz.
Sendikaların üyeleri adına dava açabilmeleri hakkında Anaya Mahkemesinin verdiği karar 14/04/2020 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Karar özeti aşağıdaki gibidir:
Olaylar
Sendika işyeri temsilcisi olan başvurucuya çalıştığı kurum tarafından disiplin cezaları verilmiş, sonrasında da çalıştığı bölüme uyum sağlayamadığı gerekçesiyle başka bir birime ataması yapılmıştır. Atama işlemine karşı başvurucuyu temsilen üye olduğu sendika tarafından dava açılmıştır. İdare Mahkemesi davayı reddetmiştir. Temyiz sürecinde kararı onayan Danıştay başvurucunun Sendikaya başvuruda bulunup dava açılması için yazılı yetki verdiğine yönelik dosyada herhangi bir belgenin bulunmadığını belirtmiş, başvurucunun karar düzeltme talebini de reddetmiştir.
İddialar
Başvurucu, üyesi olduğu Sendika tarafından atama işleminin iptali talebiyle açılan davanın ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir
Somut olayda naklen atama işlemine karşı başvurucuyu temsilen Sendika tarafından dava açılmıştır. Danıştay, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu uyarınca Sendikanın temsil yetkisi verilmesi koşuluyla başvurucu adına idari dava açabileceğini kabul etmiş ancak başvurucunun açık bir temsil yetkisi vermemiş olması sebebiyle Sendikanın dava açma yetkisinin bulunmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, Sendikaya yetki verdiğine dair belgenin dosyada bulunduğunu, eksik olduğunun kabulü hâlinde de kolaylıkla tamamlayabilecekleri bir belge olduğunu belirterek karar düzeltme yoluna başvurmuş ise de bu talebi reddedilmiştir.
Davanın ehliyet yönünden reddi hâlinde yeni bir dava açılmasının neredeyse imkânsız olduğu gözetildiğinde bu araca ancak son çare olarak başvurulması gerekir. İdari yargıda açılan bir davanın ehliyet yönünden reddedilmesi hâlinde süresi içinde yeni bir dava açılması hemen hemen imkânsızdır. İdari davanın ehliyet yönünden reddi mahkemeye erişim hakkına yönelik oldukça ağır bir müdahaledir. Dolayısıyla bu yola ancak daha hafif, alternatif bir aracın bulunmaması hâlinde müracaat edilebilmelidir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda temsil ve yetki belgesinin eksik olması hâlinde davanın doğrudan reddedilmesini önleyecek mekanizmalar getirilmiştir. Anılan Kanun’da yetki belgesinin eksik olması hâlinde bunun tamamlatılması öngörülmüştür. Danıştay kararlarında da eksikliğin ara kararıyla giderilmesi yolunda bir uygulamanın bulunduğu görülmektedir. Bu uygulamanın temel hakların kullanılmasının asıl, sınırlandırmanın ise istisnai olduğu yaklaşımına daha uygun olduğu tartışmasızdır. Ancak somut olayda Danıştay eksik belgeyi tamamlatma yoluna başvurmamış, daha hafif olan bu müdahale aracına neden başvurmadığına ya da bu aracın neden öngörülen meşru amaca ulaşmayı sağlayamayacağına ilişkin bir açıklama yapmamıştır.
Danıştay, 6100 sayılı Kanun'un davanın doğrudan reddedilmesini önleyecek söz konusu hükümlerinin somut davada neden uygulanamayacağını da tartışmamıştır. Danıştay’ın bu yorumu başvurucunun mahkemeye erişimini imkânsız kılmıştır.
Danıştay’ın ulaşılmak istenen amaç için daha hafif bir müdahale aracı yerine başvurucunun mahkemeye erişimini imkânsız kılan ağır bir aracı tercih etmesi gereklilik ilkesine uygun değildir.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Sağlık ve huzur içinde iyi çalışmalar dilerim.
Av. Ümit Gülseven