Siyasilerin Değil, Tüm Eğitim Çalışanlarının Sendikası

ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU TASLAK METİN ÜZERİNE DEĞERLENDİRME

10 Haziran, 2024

ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU TASLAK METİN ÜZERİNE DEĞERLENDİRME

 

                GİRİŞ:

                Bilindiği gibi yakın zamanda Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK olarak anılacaktır) teklifinin Meclis komisyonlarında görüşülüp Meclis Genel Kuruluna sunulması beklenmektedir. Kamuoyuna yansıyan taslak metin 39 ana madde ve 3 geçici maddeden oluşmaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki bu metin nihai değildir, eklemeler ve çıkarmalar yapılabilir.

                Kanunlar anayasadan sonra gelen, anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak çıkarılması gereken düzenlemelerdir. Hiyerarşik olarak anayasa ve uluslararası antlaşmalardan sonra  gelir.  Bazı kanunlar kazuistik (uzun ve ayrıntılı)  yapıda olabilmektedir fakat görünüşe göre ÖMK oldukça yüzeysel olarak hazırlanmış ve detaylar yönetmeliklere ve diğer düzenleyici işlemlere bırakılmış görünmektedir. Gerçi daha  önce apar topar çıkarılan ÖMK’yı düşününce buna şükür diyebiliriz ama mevcut kanun tasarısında da muğlak, belirsiz, yoruma çok açık hükümler olduğu görünmektedir. Oysa kanunilik ilkesinin tezahürü için kanunların belirli olması, yoruma açık olsa da bu yorumun özgürlük lehine geniş yorumlanması anayasal bir esastır. Çünkü anayasa özünde kişi hak ve ödevlerini teminat altına almaktadır.

                Şunu önemle belirtmek gerekir ki incelenen bu metin, taslak aşamasındadır. Bağlayıcı değildir. Fakat öyle bekleniyor ki çoğu maddeler aynen kanun olarak karşımıza çıkacaktır. Yine de taslak hali ile olumlu/olumsuz eleştirdiğimiz maddeleri değerlendirmekte fayda görüyoruz.

MADDELERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:

MADDE 5/2

                “Öğretmenler; derse girmek, nöbet tutmak, merkezî veya mahallî yapılan sınavlarda görev almak, kurul ve komisyonlara, tören ve toplantılara, öğrencilere yönelik düzenlenecek etkinlikler ile kulüp faaliyetlerine katılmak, öğrenci rehberlik hizmetlerini yürütmek, uygulama gerektiren eğitimleri koordine etmek ve eğitim öğretim süreçlerine ilişkin diğer iş ve işlemleri yürütmekle görevlidir. Öğretmenlerin bu fıkrada belirtilen görevlerine ilişkin usul ve esaslar ile eğitim öğretim süreçlerine ilişkin diğer görevleri okul tür ve kademelerine göre Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.”

                Anılan madde öğretmenin görev tanımını tahdidi (sınırlayıcı) olarak sayması bakımından önem arz etmektedir. Kanunda tahdidi(sınırlayıcı) olarak sayılan düzenlemeler, yorum ve kıyas ile genişletilemez. Yine madde, bu görev başlıklarının içeriğini doldurma görevini Bakanlığa tevdi etmiş görünmektedir. Fakat yönetmelikler kanunların uygulanma esaslarını ve detaylarını belirlemeli, kanunu genişleterek öğretmene ek görevler getirilmesine yol açacak muğlaklık ihtiva etmemelidir. Bugün Türk yargısının iş yükünün bu kadar fazla olmasının bir sebebi de yasal düzenlemelerin yeterince açık olmamasıdır. Uygulayıcıların farklı yorumlaması ile farklılaşan uygulamalar, hem ikilik çıkarmakta, hem de yargı yoluna başvuruları artırmaktadır. Madde metninde dikkat edilmesi gereken bir bölüm var: “Merkezî veya mahallî yapılan sınavlarda görev almak.” Özellikle son dönemde sınav görevli ücretlerinin enflasyon karşısında erimesi nedeni ile öğretmenlerin sınav görevi tercihleri büyük ölçüde azalmıştır. Öyle ki yakın zamanda geride bıraktığımız TYT ve AYT sınavlarında görevli bulamayan ÖSYM, tek görevli ile sınavları idare etmeye çalışmış hatta çok farklı memur kadrolarından ihtiyacını gidermeye çalışmıştır. Madde ile öğretmenlere re’sen görev tevdii etmenin önü açılmak isteniyor. Fakat bu şiddetle itiraz ettiğimiz bir durumdur. Devlette devamlılık esastır, bir şekilde kamu hizmetlerinin yürütülmesi gerekir bunu anlıyoruz fakat, zorla öğretmene sınav görevi vermek, şapkadan tavşan çıkarma çabasının bir tezahürüdür. Öğretmenlerin doğal görev tanımına sokulmaya çalışılan bu uygulamayı asla kabul edemeyiz. Yasa koyucular görevli ihtiyacında elini rahatlatmak istiyorsa, bunu yolu yasal düzenlemelerle icbar yoluna gitmek değil, görevli ücretlerini düzenleyerek, öğretmenlerin tercihlerini motive edecek haklar tanımalarıdır.

MADDE 9/1 (c)

                “26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama, kaçakçılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma ve kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak suçları, hayâsızca hareketler, müstehcenlik, fuhuş suçları ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlardan mahkûm olmamak,”

                Taslağın 9. maddesi hazırlık eğitimine alınacak adaylarda aranan şartları belirlemekte, 1. fıkrasının c bendinde, bazı suçlardan mahkûmiyet olmaması şartı koşulmaktadır. Burada değinmemiz gereken husus şudur ki, zaten 657 sayılı DMK(Devlet Memurları Kanunu)’da sayılan şartlara bazı yeni suçlar eklenmiş olmasıdır. Sonradan eklenen bu suçlar;

  • Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti
  • Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma ve kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak
  • Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak
  • Hayâsızca hareketler
  • Müstehcenlik
  • Fuhuş suçları
  • Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar

şeklindedir.

Normalde yukarıda 9.  maddede sayılan katalog suçlar dışındaki mahkûmiyetler bakımından, aranan özel şart 1 yıl ve daha fazla mahkûmiyet olması ve suçun kasten işlenen bir suç olmasıdır. Örneğin taksirle işlenen adam yaralama suçu, bir yıldan fazla mahkûmiyetle sonuçlansa dahi memuriyete engel değildir. ÖMK’da, birçoğu zaten DMK’da aynen gördüğümüz suçlara bazı eklemeler yapılmış. Derlenen bu suçlar bakımından ise, bir yıl şartı aranmaz, hatta affa uğrasa bile sonuç değişmez, memuriyete engeldir. Demek ki örneğin uyuşturucu suçları bakımından daha önce bir yılın altında mahkûm olan aday memur olabilecekken, yeni düzenleme ile bunun önü kapatılmaktadır. Bu düzenlemedeki bazı suçların (örneğin müstehcenlik) muğlak olduğu yönünde şikâyetler olabilir fakat unutulmamalıdır ki sayılan suçların tamamı TCK(Türk Ceza Kanunu)’da yer alan düzenlemelerdir ve mahkeme kararı ile sabit olunması gerektiği için düzenlemede kanımızca bir beis yoktur.

MADDE 9,10,11,12,13,14

                Taslağın 9. ila 14. maddeleri eğitim sistemine yeni bir müessese getirmektedir: AKADEMİ. 9.madde akademiye aday seçilmesindeki kriterleri, 10. madde akademide verilen hazırlık eğitiminde başarılı olanların nasıl belirlendiğini, 11. madde akademiden ilişiğin kesilmesini, 12. madde akademide uygulanacak disiplin cezalarını ve cezayı gerektiren fiilleri, 13. madde disiplin kurulunun çalışma esaslarını ve 14. madde aday öğretmenlerin özlük haklarını düzenlemektedir. Bu maddeleri metin olarak buraya yazmak yerine,  bu 6 maddeyi bir bütün olarak değerlendirmeyi uygun görüyoruz. İlgilenenler taslak metinde maddeleri detaylıca okuyabilirler.

                Endişemiz odur ki bu akademi, adam kayırmanın, torpilin yolunu açmaya namzettir. Akademide başarı değerlendirme ile ilgili 10.  maddeyi incelediğimizde, yazılı sınavların yanında sözlü değerlendirmelerin olduğu görünmektedir. Uygulama değerlendirmesi olarak isimlendirebileceğimiz değerlendirmede, akademi uygulama dersi eğitim personeli ile uygulama yapılan eğitim kurumlarındaki danışman öğretmenin değerlendirme yapacağı anlaşılmaktadır. Bu aslında bir nevi mülakat anlamına gelmekte ve bu değerlendirmeden 70 puan barajına ulaşamayan adayların başarısız sayılarak akademiden ilişiği kesilmesi yaptırımı ile karşılaşmaları sonucu öngörülmektedir. Biz mülakat ve her türlü türevlerine mevcut sistemde karşıyız. Çünkü biliyoruz ki mülakat hiçbir zaman amacına uygun kullanılamamıştır. Ayrıca öğretmen ihtiyacının kahir ekseriyetinin eğitim fakültelerinden karşılandığını biliyoruz. İstisnai olarak farklı fakültelerden öğretmen alımı yapılmaktadır. O halde Eğitim Fakültesi mezunlarını akademiye almanın hiçbir mantığı yoktur. Diğer bölümlerden alınacak adaylara formasyon eğitimi verilme isteğini bir nebze anlasak ta, istisnai bir durum için yeni bir müessese (akademi) kurulması, uygulanma ve iktisadi bakımdan faydadan çok zarar getirecektir.

  1. maddenin 1. fıkrasında disiplin cezasını gerektiren fiiller düzenlenmiştir. Bu fiiller DMK ilgili bölüm ile birebir uyuşmakta olduğundan, bir değerlendirme gerekliliği görüyoruz. Fakat aynı maddenin 2. fıkrasında;

                “Birinci fıkrada belirtilenlerin dışında ve disiplin cezası verilmesini gerektiren fiil ve davranışlara nitelik ve ağırlıkları itibarıyla benzer eylemlerde bulunanlara fiil ve davranışlara uygun cezalar verilir.”şeklinde oldukça tuhaf bir ifade göze çarpıyor. “nitelik ve ağırlıkları itibarıyla benzer eylemler” ile kastedilen nedir? Anayasanın temel prensibi olan “kanunsuz suç ve ceza olmaz”  ve “kanunların belirliliği” ilkesi karşısında, “benzer eylemler” lafzı son derece sorunlu bir düzenlemedir. Benzerliği neye ve kime göre tespit etmeliyiz? Hak kaybına sebep olacak ve masumiyet ilkesine halel getirecek sonuçlar doğurabilecek bu konular, soruşturmacının takdirine bırakılamayacak kadar önemlidir, kanunla açık şekilde düzenlenmesi gerekir.

                Bir diğer eleştirimiz öğretmen adaylarının özlük hakları bakımından olacaktır. Kanun tasarısındaki düzenlemeye göre, bugün için öğretmen adaylarına 23000 TL civarında bir ücret ödemesi planlanmaktadır. Akademi merkezlerinin yaklaşık 30 ilde kurulacağı belirtiliyor. Bu da demek oluyor ki adayların çoğunluğu bu eğitime katılmak için şehir dışında barınmak zorunda kalacaklar. Böyle bir ücretle adayların nasıl barınacağı, iaşesini nasıl sağlayacağı ve bu zor iktisadi şartlar altında nasıl eğitimlerine adapte olacağı düşünülmemiş. Anlaşılan düzenleyicilerin pek de umurunda değil. Tasarruf tedbirleri ile orta kesimin belinin iyice büküldüğü bu günlerde, bir darbe de öğretmen adaylarına vurulacak. Milli Eğitim Bakanlığının eğitimde esnaf hesabı yapması, oldukça düşündürücü ve ibretliktir. Bir an önce öğrencilerine kavuşmayı bekleyen öğretmenlere sınav üstüne sınav, mülakat üstüne mülakat eğitim üstüne eğitim vererek eğitim sistemimiz arşa ulaşacak sanıyorlar fakat havanda su dövmekten öteye gitmeyeceği aslında hepimizin malumudur. Bir öğretmen adayının atanabilmesi için geçmesi gereken engelleri sıralayalım;

  • ÖSYM sınavı
  • 4 dönem akademi eğitimi
  • Akademi yazılı sınavı
  • Akademi uygulama sınavları(mülakat)
  • Güvenlik soruşturması

Tüm bu engelleri aşabilen öğretmen adayları, sözleşmeli olarak atanabilecektir. Atanacaktır diyemiyoruz çünkü tüm bu aşamalardan sonra bile puan üstünlüğüne göre atanamama ihtimali ile karşı karşıya kalacaklardır.  Bütün bu engelleri aşsanız dahi, kısıtlı bölgelerde ve hemen hiçbir tayin hakkınızın olmadan (sağlık ve can güvenliği mazereti hariç) 4 yıl (1 yılı kadrolu) çalışmak zorunda kalıyorsunuz.  Bu kadar meşakkatten geçen öğretmenler hiç olmazsa  kadrolu olarak atansa da  en azından tutunacak bir dal olsa diye düşünmeden edemiyoruz. Ama tam aksine kanun sözleşmeli öğretmen istihdamını kaldırmak yerine, iyice pekiştirmiş görünüyor.

        Tüm bu açıklamalar ışığında akademinin, gerekli ve faydalı olmadığı kanaati taşıyoruz. Eğitim sistemimizin tek sorunu öğretmen nitelikleri imiş gibi, tüm enerjinin odağına akademinin konulması açıkça hedef saptırmadır. Burada ya öngörü yetersizliği ya da açıkça bir kötü niyet aranmalıdır.

 

MADDE 18/2

        “Öğretmenlerin; atandıkları eğitim kurumunda en az üç eğitim öğretim yılı, aynı eğitim kurumunda en fazla 12 eğitim öğretim yılı görev yapmaları esastır.”

                Rotasyon olarak bilinen ve tartışılan bu madde, aslında Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmen Atama Ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin 48. maddesinde öğretmenlerin bulunduğu kurumda azami çalışma süresinin 12 yıl olduğu şeklinde daha önceden mevcut olan bir düzenlemedir. Hâlihazırda uygulanmayan bu madde kanun metnine konularak yasa koyucu ne arzu etmiş olabilir, bunu kestirmek güç. Ama “esastır” kelimesinin bilinçli bir tercih olduğu kanısındayız. Böylelikle idareye takdir hakkı tanınmak istemiş, bu maddenin uygulanması konusunda bir serbesti getirilmek istenmiştir. Neticede yönetmelikte var olan düzenleme uygulanabilme yeteneğini haizdir. Fakat pratikte bakanlığın rotasyon yapabilmesi birçok sebepten ötürü zor görünüyor. Bu sebepler bu çalışmanın kapsamı dışındadır. Fakat bu maddenin kanunun nihai metninde olacağı kanısında değiliz. Olsa da uygulanmasının güç olduğunu belirtmek isteriz. Rotasyonu getirmekle amaçlanan hedef, daha yapıcı ve efektif çözümlerle sağlanmalıdır. Bu çözüm önerileri hakkında sendikamızın görüşleri yıllardır paylaşılmaktadır. Çalışma bölgeleri temelli tazminat sistemi bu çözüm önerilerinden sadece bir tanesidir.

MADDE 18/3

                “Öğretmenlerin sağlık ve can güvenliği mazeretlerine bağlı yer değiştirmeleri yıl içerisinde döneme tabi olmaksızın, diğer mazeretlere bağlı yer değiştirmeleri ise yarıyıl ve/veya yaz tatili döneminde yapılır.”

                Bu madde ile, sağlık ve can güvenliği mazeretlerinde yer değiştirme talepleri için özür grubu atama takvimlerinin beklenmeyeceği belirtilmiştir ki çok yerinde bir düzenlemedir. Bu hakkı kanun düzeyinde koruma altına almak önemlidir. Özellikle son dönemde artan eğitimciye şiddet vakaları karşısında, eğitimcilerin bulundukları yerde güvende hissetmemeleri durumunda derhal yer değiştirebilme imkânını vermesi, düzenlemeyi önemli kılmaktadır.

MADDE 20

Toplam 7 fıkra ile öğretmenlikte yatay kariyeri düzenleyen maddeye göre öğretmenler; öğretmen, uzman öğretmen ve başöğretmen olmak üzere üç kariyer basamağına tabiidir. Biz öğretmenlikte yatay kariyerin yanında dikey kariyerin de olması gerektiğini, görevde yükselmelerin bu bağlamda düzenlenmesi gerektiği kanısındayız. Öğretmenin önüne bir hedef koymak, onu diri tutar ve gelişimini motive eder. Yatay kariyer basamaklarının böyle bir rolü yoktur. Uzman ya da başöğretmen olmakla öğretmenin rolü değişmemekte, sadece özlük hakları bakımından bazı tazminatlar kazanmaktadır. Bu tazminatları tabi ki önemsiyoruz, ama sınıflara ayırmadan tüm öğretmenlere bu hakların verilmesini daha hakkaniyetli buluyoruz. Aynı mesleği icra eden öğretmenlerin kendi içinde sınıflandırılması toplum ve daha önemlisi veli gözünde yanlış değerlendirilmeye müsait olmaktadır. Öğretmenin yeteneği ve başarısı, onun kariyeri ile ilgili değildir  fakat oluşan algı bu yönde olmaktadır. Buna rağmen kanun maddesi ile  kariyer almak için çalışılması gereken süreler kısaltılmamıştır. Öğretmenlikte 10 yılını dolduranlar uzman öğretmenlik, uzman öğretmenlikte 10 yılını dolduranlar başöğretmenlik için başvuru yapacaktır. Ayrıca kariyer almak için verilen eğitimler de akademiye devredilmiştir.

                Burada önemli bir husus, uzman ya da başöğretmen olmak için aranan şartlardan birinin de kademe ilerleme cezası almamak olmasıdır. Hukuk zemininde anlaşılabilen bu düzenleme kesinlikle uygulamada birçok sorunu beraberinde getirecektir. Kademe ilerleme cezasını gerektiren eylemlerin ağırlığını merkezde tutarak getirilen düzenlemenin atladığı şey şudur ki; cezalar keyfi verilmekte, her ne kadar kanun yolu açık olsa da, bu öğretmene angarya getirmektedir. Bizim en çok eleştirdiğimiz konu olan disiplin yönetmeliğinin yüzeyselliği ve muğlaklığıdır. Birçok somut olayda yeterli soruşturma yapılmadan, savunmalar hakkaniyetle alınmadan, adil yargılanma ilkesi zedelenerek, eylemlerin sübuta erdiğine kanaat getiren muhakkiklerin iş bilmez ya da bilinçli uygulamaları öğretmenleri zor durumda bırakmaktadır. Hele bir de şimdi bu cezanın dolaylı sonucu olarak kariyer alamamak gibi bir sonuca bağlandığında, soruşturmalar gerçekten bir silaha dönüşme potansiyeli taşıyacaktır. Bu nedenlerle, biz bu düzenlemenin kanun metninden çıkarılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.

MADDE 22/1

                “Yurt içi veya yurt dışında, yerli veya yabancı kurum ve kuruluşlarla veya başka ülkelerle işbirliği anlaşması çerçevesinde kurulan ve ulusal veya uluslararası proje yürüten okul ve kurumlar, Bakan onayı ile proje okulu olarak seçilen ve belirli eğitim reformu ve programları uygulanan okul ve kurumlar ile Bakan onayıyla doğrudan Bakanlık merkez teşkilatına bağlanan kurumlara yapılacak öğretmen atamaları ve yönetici görevlendirmeleri Bakan tarafından yapılır.”

                Keyfiliğin vücut bulmuş hali olan bu maddenin savunulacak hiçbir tarafı yoktur. Anayasal eşitlik ilkesini açıkça zedeleyen bu madde, toplum vicdanında yok hükmündedir. Zaten bir süredir uygulanagelen proje okulları meselesi katmerli şekilde kanun metni haline getirilmiştir. Anlaşılan Bakan, kendi çiftliklerini oluşturma gayreti içine girmiştir. Hatta maddenin 2. fıkrasında öğretim elemanlarının da müdür olarak görevlendirilebileceği belirtilmiştir. Neden böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmaktadır? Biz proje okullarına öğretmen atamalarının puan üstünlüğüne göre yapılması gerekliliğini savunurken, düzenleme inadına keyfiliği meşrulaştırma çabası içine girmiş görünüyor. Bakan düzeyinde torpillerin havada uçacağı günler yakın görünüyor.

MADDE 24/1 (b)

                Anılan maddede 657 sayılı DMK da belirtilen disiplin suçu oluşturan fiillere bazı eklemeler yapılmıştır. Buna göre;

                “İlgili mevzuatı gereği yapılanlar dışında öğrencilere menfaat karşılığında özel ders veren veya özel ders için yönlendirme yapanlara, öğretmenlik mesleğiyle bağdaşmayacak şekilde öğrencilere olumsuz örnek teşkil edecek söz, davranış, hâl ve hareketlerde bulunanlara, öğrencilerin ders başarılarının değerlendirilmesinde taraflı davrananlara, eğitim öğretim sürecinde Bakanlıkça onaylanan öğretim programının belirlediği amaç ve hedeflere aykırı faaliyet ve uygulamalar yapanlara aylıktan kesme, cezası verilir.”

                Bu maddede göze çarpan ilk husus, özel ders veren öğretmenler için bir önlem alma çabasıdır. Zaten DMK ya göre memur gelir getirecek ek iş yapamaz. Genel hüküm bu olmakla birlikte, özel ders verilmesi noktasıyla kanun metnine entegre edilmiş bir düzenleme söz konusudur. Kanımızca bu madde ile velilerin gönlü hoş tutulmak istenmiş. Madde, Bakanlığın ders kaynakları olarak özel yayınların kullanılmaması, otellerde mezuniyet törenlerinin yapılmaması gibi almaya çalıştığı önlemlerin bir uzantısı olarak görünmekte ve yorumlanmaktadır. Ama unutulmamalıdır ki, velilerin davranış ve tercihleri bu yönde düzenlemek isteniyorsa, eğitimin kalitesi artırılmak zorundadır. Özel okulların bu kadar artırıldığı hatta teşvik edildiği, öğretmenlerin kadroya alınmak yerine özel sektörün kucağına atıldığı, eğitim materyallerinin bu denli kalitesiz olduğu, kitapların sene boyunca kapağının açılmadan bekletilip sene sonunda geri dönüşüme gönderildiği bir düzende velileri ve öğrencileri baskı altına almak çözüm olmayacaktır. Çözüm Anayasada vücut bulan “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesini gerçekçi şekilde yerine getirmektir.

                Ayrıca öğrencilere olumsuz örnek teşkil edecek söz, davranış hâl ve hareketlerde bulunan, öğrenci ders başarısı değerlendirmesinde taraflı davranan öğretmenlere cezai yaptırım getiren bu paragrafın uygulamada birçok sorunu beraberinde getireceği açıktır. Düzenleme; zaten itibarı yerlerde olan öğretmenleri velilerin önüne atacak, sürekli bir şikâyet ve soruşturma tehdidi altında bırakacaktır. Sınırları iyi çizilmemiş yasal düzenlemeler kötüye kullanılmaya müsait olmaktadır. Düzenlemede ifade edilen olumsuz örnek teşkil edecek hal ve hareketlerin çerçevesi çizilmemiştir. Veli ve amirin bakış açısına göre değişebilen hal ve hareketler, farklı kültürel bölgelerde farklı yorumlamalara sebebiyet verecektir. Ayrıca öğrenci değerlendirmede ayrım yapıldığı iddiası ile hem kurum yöneticileri, hem de öğretmenler veli şikâyetleri ile boğuşacak, asıl görevlerini yapamaz hale gelecekler. Düzenleme öğretmenlere aba altından sopa göstermeyi amaçlamış görünüyor. Bu metin ya yeniden çerçevesi net şekilde çizilerek düzenlenmeli, ya da tamamen metinden çıkarılmalıdır.

 

MADDE 26,27,28,29,30,30,32

                Yukarıda numaraları verilen maddeler “Millî Eğitim Akademisinin Kuruluşu ve Görevleri” başlığı altında Akademi müessesesini düzenlemiştir. Yine madde madde saymak yerine önemli görülen noktalar değerlendirilecektir. 26. madde kuruluş hükümlerini ihtiva etmekte, 27. madde ise Akademinin görevlerini düzenlemektedir. Maddeye göre Akademinin görevi sadece öğretmen adayları için hazırlayıcı eğitim vermekle kalmıyor, şimdiki Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürlüğünün rolünü üstleniyor. Yani görevdeki öğretmenlerin, yöneticilerin ve diğer personellerin mesleki gelişimini sağlayacak eğitimleri de Akademi planlayacaktır. 30. maddede Akademi de görev alacak personelin DMK 4/B kapsamında sözleşmeli olarak alınacağı belirtilmektedir. Yıllık sözleşme esası ile çalışacak personel, süre bitiminde sözleşme yenilenmemesi halinde eski görev yerine dönecek, derece kadro vb. özlük hakları bu süreçte ilerleyecektir. Akademide geçen süreler kendi kurumunda geçmiş sayılacaktır. Kaynak olarak 657 4/A kapsamındaki kadrolarda görev yapanlar ile, 2914 sayılı Yükseköğretim Personel Kanununa tabi kadrolar gösterilmiştir. Yani akademisyenlerden ve öğretmenlerden eğitimci tahsis edilebilecektir. Ama beklediğimiz gibi bu tahsislerin hangi kriterlere göre yapılacağı kanun metninde yoktur. Yönetmelikle düzenlenecek bu kriterler için kanun düzeyinde koruyucu bir düzenlemenin olmaması büyük eksikliktir. Daha öncede belirttiğimiz gibi yönetmelikler dayanağını anayasa ve kanunlardan almalı, onların açıklayıcısı olmalıdır. Bazı sendikaların tahakkümünde bir eğitmen kadrolaşmasının olmayacağının garantisi maalesef yoktur. Ülkemizde daha önce yapılan garabet uygulamalar, gelecek için bizleri endişelendirmektedir.

MADDE 33

                “(1) Bakanlığa bağlı resmî eğitim kurumları ile özel öğretim kurumlarında görev yapan yönetici, öğretmen, uzman öğretici ve usta öğreticilere karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Kanunun 86 ncı maddesi kapsamındaki kasten yaralama, 106 ncı maddesi kapsamındaki tehdit, 125 inci maddesi kapsamındaki hakaret ve 265 inci maddesi kapsamındaki görevi yaptırmamak için direnme suçlarında; a) İlgili maddelere göre tayin edilecek cezalar yarı oranında artırılır. b) 5237 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümleri uygulanmaz.”

                Uzun zamandır talep edilen şiddet yasası beklentilerine bir nebze karşılık olması hedeflenen bu madde ile eğitimciler kısmen rahatlayacaktır. Sadece bir madde ile sınırlandırılamayacak kadar önem arz eden konu için en azından bir farkındalık olması mutlu edicidir. Getirilen düzenleme ile TCK’da yer alan bazı suçların mağduru eğitim çalışanı olduğu takdirde, uygulanacak cezalar bakımından nitelikli hal öngörülmüş ve ağırlaştırıcı neden sayılmıştır. Sayılı suçların eğitimciye karşı işlenmesi halinde belirlenen cezalar yarı oranda artırılacak ve erteleme hükümleri uygulanmayacaktır(Bakınız: TCK 51).

                En büyük beklentinin yine düzenlemeye girmediğini görüyoruz: Tutuklama. Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) 100. madde tutuklamayı düzenlemektedir. Maddenin 2. fıkrasında sayılan katalog suçların oluştuğu yönünde kuvvetli suç şüphesini gösteren somut delillerin varlığı halinde tutuklama kararı verilebilmektedir. Bu maddede sayılan suçlara, eğitimciye karşı işlenen suçların eklenmesi hayati önem arz etmektedir. Aksi halde mevcut düzenlemenin gerekli ve yeterli caydırıcılığı sağlanmış olmayacaktır. En azından tutuklama sebebi sayılması metne eklenmeli, mümkünse daha ağır yaptırımlarla geleceğin inşasını temin eden eğitimcinin can güvenliği, devletin kudretli ve koruyucu kollarında temin edilmelidir.

 

MADDE 34

                “Bakanlık müfettişi veya eğitim müfettişi tarafından haklarında yapılan denetim ve inceleme sonucunda öğretmenlik mesleği yeterlikleri çerçevesinde görevini yerine getirmede yetersizliği tespit edilen kadrolu öğretmenler, Akademi tarafından eğitime alınır. Bunlar, düzenlenen eğitimin tamamlanmasını takip eden eğitim öğretim dönemi içerisinde ilk denetimde görev almayan Bakanlık veya eğitim müfettişlerince yeniden değerlendirmeye alınır. İkinci değerlendirme sonucunda da yetersizliği tespit edilenler, genel idare hizmetleri sınıfında durumlarına uygun kadrolara atanır.”

                Bu maddeyi nasıl yorumlamalıyız gerçekten bilemiyoruz. Böyle bir metin hangi saikle kaleme alındığı açıklanmaya muhtaçtır. Tabi açıklanabilirse. Empati yapalım. Üniversite sınavlarında başarılı olup öğretmenlik bölümünü kazandık. 4/5 yıl eğitim alarak başarı ile bölümü bitirdik. Bunu yeterli görmediler, biz de eğiteceğiz dediler, tamam dedik.  KPSS sınavında başarılı olup Akademiye girmeye hak kazandık. 4 dönem akademi eğitimi aldık, bir sürü yazılı ve sözlü sınavları verip başarılı olduk. Ardından yine puan üstünlüğüne göre bir yarışın içinden sıyrılıp atanmaya hak kazandık. Bu sırada sağlık raporları ve güvenlik soruşturmalarından geçip öğretmenliğe engel bir durum olmadığını teyit ettik ve göreve başladık. Sonra ne oldu? Bir (pardon iki) müfettiş sizin öğretmenliğinizi yeterli bulmadı ve dedi ki, “Sen yeterli değilsin! Seni akademiye tekrar alalım bir bakalım!” Akademide yeterli görmezsek kusura bakma seni başka bir hizmet sınıfında memur yapacağız. Tırnağımızla kazıyarak kazandığımız hak, bir çırpıda elimizden alınacak. Bu düzenleme neresinden bakarsanız garabettir, bu maddeyi tartışmak bile abesle iştigaldir. Bir öğretmenin görevine bir müfettiş nasıl son verebilir? Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır? Mahkûmiyet kararı olmadan, görevini yapmasına engel hastalık durumu olmadan görevden alınma (hizmet sınıfının değiştirilmesi) hukuk düzeninin asla korumayacağı bir metindir. Çağrımız şudur ki, bu metni derhal taslaktan çıkarınız! Bile bile lades olmayınız. Anayasa Mahkemesinden döneceği şimdiden belli olan bu metni görmemiş gibi yapalım. Bu düzenlemenin altında hiçbir iyi niyet görünmez, görünmemelidir. Görevini yerine getirmede yetersizlik ne demektir? Buna müfettiş nasıl karar verebilir. Bu olağanüstü yetkiyi Cumhurbaşkanına bile vermeyen mevzuu hukuk nasıl müfettişlere verebilir? Memurların görevden çıkarılmasını gerektiren durumlar ve usul, 657 DMK da açıkça düzenlenmiştir. Bunu genişletecek herhangi bir düzenleme kabul edilemez.

GEÇİCİ MADDE 3

                “Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte görevde bulunan öğretmen ve uzman öğretmenler, öğretmenlikte ve/veya uzman öğretmenlikte yirmi yıllık çalışma süresini tamamlamaları ve 20 nci maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şartlardan uzman öğretmenlikte en az on yıl hizmeti olma şartı hariç diğer şartları sağlamaları kaydıyla başöğretmen unvanı için başvuruda bulunabilir.”

                Bu metin yazım tekniği bakımından oldukça başarısız bir düzenleme olarak değerlendirilmelidir. Lafzi olarak yorumlanması oldukça güç olan maddenin yorumu için sistematik ve amaçsal (gai) bir yorum yöntemine başvurmak gerekecektir.

                Bir görüşe göre, kanunun yürürlüğe girdiği tarihte görevde olan ve hizmette 20 yılını doldurmuş olan öğretmenler başöğretmen olabilecekler. Yani bu görüşe göre, örneğin kanunun yürürlük tarihinden 1 ay sonra 20 yılını dolduran öğretmen bu hükümden faydalanamayacak, uzmanlıkta 10 yılını doldurmayı bekleyecektir. Örneğin geçen sene uzman olmuş, 20 yıl çalışması olan öğretmen, başöğretmen olabilecekken, yine geçen sene uzman olmuş 19 yıllık öğretmen 9 yıl daha bekledikten sonra başöğretmen olacaktır.

                Biz bu görüşe katılmıyoruz. Zaten dikkat edilirse geçici madde olarak düzenlenmesindeki amaç, mevcut uzman öğretmenlerin durumunu düzenlemektir. Malum uzmanlık sınavı yıllar sonra tekrar uygulandı. Bu sınavla uzmanlık alan öğretmenlerin hizmet yılları farklılık göstermektedir. Bu maddenin amaçladığı, sistem yoluna girene kadar, her 20 yılını dolduran uzman öğretmene başöğretmen unvanı vermektir.  20 yıllık uzman öğretmen hemen, 19 yıllık uzman öğretmen seneye, 18 yıllık uzman öğretmen 2 yıl sonra başöğretmen olacak, ayrıca uzmanlıkta 10 yıl beklemeyeceklerdir. Bu döngü devam edecek, böylece bir süre sonra zaten 20 yılı dolduran öğretmen, uzmanlıkta da 10 yıl şartını evleviyetle taşımış olacaktır.

SONUÇ:

                Fark edildiği gibi kanun taslağında, öğretmenleri mutlu edecek, onların çalışma şartlarını iyileştirecek bir düzenleme bulmak için bir arkeolog edasında titiz bir çalışma gerekiyor. Genelde öğretmenleri tehdit eden, onları terbiye etmeye çalışan, eğitimsiz gören, cezalarla caydırmaya çalışan bir meslek kanunu karşımızda durmaktadır. Kanunun kahir ekseriyetini ödevler oluşturmakta, haklar bakımından neredeyse hiçbir yenilik sunmamaktadır. Öznesi öğretmen olan bir kanunun, öğretmeni koruyan, ona katma değer katan ve onu değerli hissettirecek maddelerle bezenmiş olmasını beklememize karşın, büyük çoğunluğunu eğitim akademilerinin kuruluş, çalışma usulleri vb. maddeleri ile doldurulduğunu büyük bir üzüntü ile müşahede ediyoruz. Bu taslakta eğitim çalışanlarını motive edecek, müreffeh yaşam standartlarına taşıyacak, kendini tüm gücü ile işine odaklanmasını sağlayacak düzenlemeleri görmek isterdik fakat ne yazık ki taslak metin bu beklentinin çok uzağındadır. Aşağıda, kanunda gelmesini umduğumuz ama asla göremediğimiz başlıkları sıralayalım:

  • Her öğretmenin statüsü KADROLU olmalıdır.
  • En düşük öğretmen maaşı yoksulluk sınırından başlamalıdır.
  • Ek ders ücretleri en az %100 artırılmalıdır.
  • Görevde yükselmelerde ve göreve başlamalarda sadece YAZILI SINAV uygulanmalı, MÜLAKAT ın her türlüsü kaldırılmalıdır.
  • Özel sektörde çalışan öğretmenlerin TABAN MAAŞ sorunu çözülmelidir.
  • Öğretmenlere 24 Kasımda bir maaş ikramiye verilmelidir.
  • Öğretmenlere 4 yıla 1 yıl olacak şekilde yıpranma payı verilmelidir.
  • Yatay kariyer kaldırılmalı, tüm öğretmenler unvana ihtiyaç duyulmadan tazminatlardan yararlanmalıdır.
  • Uzmanlık tazminatı için 5, başöğretmen tazminatı için 10 yıllık süreler uygulanmalıdır.
  • Verilecek her türlü tazminatlar emekliliğe yansıtılmalıdır.
  • Öğretmene kira desteği getirilmeli, öğretmene çalışma bölgeleri esası ile tazminat verilmelidir.
  • Disiplin yönetmeliği lav edilip esasları ÖMK ile belirlenen detaylı bir disiplin yönetmeliği yapılmalıdır.
  • Akademi rüyasından vazgeçilmeli, üniversiteyi başarı ile bitirmiş öğretmen yeterli görülmeli ve yalnızca KPSS puan üstünlüğüne göre atanmalıdır.

 

Anadolu Eğitim Sendikası Hukuk Sekreterliği

 

Yorum Yap